Arı Çiçi'nin yuvası, iri bir ağacın kovuğunda
imiş. Çiçi, çok çalışkan bir arı imiş. Sabahleyin işe ilk o gider, akşam da en
geç o dönermiş. Gün boyu durup dinlenmeden dağ bayır dolaşır en güzel çiçekleri
bulur, onlardan yapacağı bala malzeme toplarmış. Hiç bir arı onun kadar güzel
bal yapamazmış. Kış gelince de bütün arılar yuvayı ısıtmak için kraliçe arının
çevresine toplanıp kanat çırptıklarında en çok o kanatlarını çırparmış. Bu
yüzden de kraliçe arı Çiçi'yi çok severmiş. Diğer arılar da onu hem sever hem
de saygı duyarlarmış.
Bir
gün Çiçi'cik gene herkesten önce uyanmış, ağaç kovuğundaki yuvasından tam
çıkmak üzereymiş ki; hemen üstteki dalda kara karganın yuva yapmakta olduğunu
görmüş. İçi sevinçle dolmuş. Çünkü o güne dek Çiçi'nin hiç komşusu olmamışmış.
Gerçi karganın bed sesi hiç kimsenin hoşuna gitmezmiş, ama gene de bir
komşusunun olması düşüncesi Çiçi'yi mutlu etmeye yetmiş. Hemen uçup karganın
yuva yaptığı dala yakın bir yere konmuş, kanatlarını önünde kavuşturup saygı
ile eğilmiş:
-"Hoş
geldin sevgili karga kardeş. Bize komşu geldiğin için bilsen nasıl
sevinçliyim." diye onu selamlamış.
Kara
karga Çiçi'ye ters ters bakmış. Bir kez "gaak" diye öttükten sonra:
-"Çekil
başımdan pis arı. Sen kim oluyorsun da benim gibi kos koca bir kargaya komşu
olduğunu söyleyebiliyorsun. Benim küçük parmağım kadar bile değilsin."
demiş.
Çiçi,
karganın bu davranışına çok şaşırmış:
-"Afedersin
karga kardeş, ben seni üzmek istemedim. Tabii ki sen benden çok büyüksün. Ama
yuvalarımız aynı ağaçta olduğuna göre komşu sayılmaz mıyız?" diye sormuş.
Kara
karga Çiçi'ye cevap bile vermeden öfke ile çalı çırpısını toplayıp başka bir
ağaca taşınmış, yuvasını orada kurmaya başlamış.
Zavallı
Çiçi; hayatında ilk kez karga kadar büyük olmadığına üzülmüş, küçüklüğünden
ötürü utanç duymuş. Bu yüzden p g
n doğru dürüst çalışamamış. Kraliçe arı ondaki
değişikliğin hemen farkına varmış. Yanına çağırıp:
-"Ne
var sevgili Çiçi? Hasta mısın yoksa?" diye sormuş.
Çiçi,
kraliçe ye sabahleyin karga ile aralarında geçenleri bir bir anlattıktan sonra
"keşke ben de karga kadar güçlü olsaydım. O zaman kimse beni böyle hor
göremezdi." demiş.
Kraliçe
arı:
-"Üzülme
Çiçi'cik. Aslında biz ondan daha güçlüyüz. Ayrıca yararlı işlerle uğraştığımız
için de daha onurluyuz." demiş.
Doğrusu
bu ya Çiçi, kraliçenin sözlerine pek inanamamış. "Biz kos koca kargadan
nasıl güçlü olabiliriz ki? Her halde kraliçemiz beni avutmak için böyle
söyledi." diye düşünmüş. Kraliçeye saygısızlık etmemek için de düşündüklerini
ona açıklamamış. Ama o günden sonra kara karganın yanına hiç mi hiç uğramamış.
Aradan
günler geçmiş, kara karga yuvasını bitirmiş. İki yumurta yapmış. Sonra da yavru
çıkarmak için bu yumurtaların üstüne kuluçka yatmış.
Günlerden
bir gün yaramaz bir çocuk oradan geçerken yuvasında yatmakta olan kargayı
görmüş. Onu yakalamak için hemen ağaca tırmanmış. Karga korkup kaçınca da
yumurtaları alıp cebine koymuş, yuvayı da dağıtıvermiş.
Çiçi,
yuvasına döndüğünde kara kargayı iki gözü iki çeşme ağlar bulmuş. O zaman
kraliçe arının sözlerine hak vermiş. Karganın yanına gidip:
-"Karga
kardeş bizi küçüklüğümüzden ötürü hor görüyordun ama sen daha yuvanı korumaktan
bile acizsin. Oysa bizim kendimizi savunmamız için bir iğnemiz var. Onun sayesinde
herkes bizden korkar, yanımıza bile yaklaşamaz. Dahası toplu halde yaşadığımız
için de kimse kolay kolay yuvamızı bozmaya cesaret edemez. Eğer sen bizi
küçümsemeyip yuvanı yakınımızda yapsaydın kim bilir belki de o çocuk bizden
korkusundan onu bozamayacaktı. Böylece de komşuluğumuzun yararını görmüş
olacaktın." demiş.
Kara
karga Çiçi'nin sözlerini çok haklı bulmuş, bir daha da kimseye tepeden
bakmamış.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder