Köyde
ayın kaçı? Günlerden ne? Bunu kimse takip etmez. Gerektiğinde hesap edilir
bulunurdu.
“Hele
dur, bugün ayın kaçı ?”
“İkisi
olacak herhalde, dur bakayım 29’u Salı olduğuna göre….”
Köye geleli
sanırım 15 günden fazla olmuştu. O gün ikindi çayı Nil’lerin bahçesinde
içildikten sonra, kızlarla karar verdik. Ertesi gün akşam üzeri tepeye
gidecektik. Tepe Cinis’in sembolüdür. Paris’te Eyfel kulesi neyse Cinis’te Tepe
odur.
Ama
ertesi gün yağmur sesi ile uyandım. İkindiye kadar yağmur durmadan yağdı. Bu
durumda tepeye çıkmamız imkansızdı. Anneme
“Yağmur
yağdığına göre; bugün ezemlerin bahçede çay içilmeye gitmeyecek misiniz?”,
dedim.
Annem :
“Yok
canım gideriz. Bahçede oturmayız, konakta otururuz”, dedi.
İkindiye
doğru yağmur hızını biraz kesti. Ama yollar çamur içindeydi. Ben gitmek için
hazırlanırken Mine geldi. Pencerenin ıslak camına iki elini siper ederek içeri
baktı. Bana
“Hadi
gelmiyor musun?”, diye sordu.
“Annemler
gittiler. Hava soğuk mu? Hırkamı alıp, çıkıyorum”, dedim. “Yağmurda
ıslanacağız.”
“Aman sen
de, ne nane mollasın. Şeker miyiz eriyelim. Hadi bekliyorum. Çabuk çık.”
Yağan
yağmurdan hava iyice serinlemişti.
Üç
dayımın ve bizim evin kapısı köyün tam girişindeki alana açılıyordu. Bizim
evlerle ezem ve Muzaffer dayımların evi arasında ise dar bir yol vardı. O yolda
çamura bata çıka yürümeğe çalışırken, bir horoz yağmurdan sırılsıklam; boynunu
uzata kısa önümde koşmaya başladı. Ben onu ezmemeye çalışırken arkadan Mine’nin
fısır fısır bir şeyler mırıldandığını duyuyordum. Sonra bana yetişip ehramımı
çekiştirdi. Ne oluyor diye baktım.
“Hışt,
baksana baksana o, geçiyor”, dedi. Heyecanla :
“O mu?
Kim? Deminden beri fısır fısır ne söylüyorsun? Az kalsın horozu ezecektim.
Üstüm başım çamur içinde kaldı”, dedim.
“Kim
olacak? Binbaşının kardeşi Ahmet geçti görmedin mi? Şaşkın!”
Hızla
arkamı dönüp baktım. O, sokağın sonuna gelmişti bile. Elleri ceplerinde
yağmurdan korunmak istercesine omuzlarını kaldırmış şehirli bir delikanlıydı.
Arkasında yavru bir köpek vücudunu kıvıra kıvıra koşturuyordu.
“Daha
önce niye söylemedin hiç doğru dürüst göremedim ki”, diye çıkıştım.
“Ne
yapsaydım? ‘Dikkat Ahmet geçiyor!’ diye bağırsa mıydım. Koskoca adam yanından
geçip gitti, horozla boğuşmaktan farkına bile varmadın.”
Hani
insan, görmek istediği ünlü biriyle karşılaşınca neler hissederse, öyle bir
hisse kapıldım. O gün; gün boyu, bu olay her aklıma geldiğinde mutluluk duydum.
....
Buraya tıklayarak satın alabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder