Bir zamanlar bir ülkenin çok akıllı ve iyi
kalpli bir kralı varmış.
Bu
kralın darü dünyada bir tek oğlu varmış. Kral oğlunu canından bile çok
severmiş.
Bunu
bilen saraya yakın kimseler kralın gözüne girebilmek için küçük prensi durmadan
övüp dururlarmış. Kimi; yer yüzüne bizim prensten güzel bir çocuk gelmemiştir
dermiş, kimi de; prensin dünyanın en zeki en akıllı çocuğu olduğunu söyler,
bazıları da; yeteneklerini öve öve bitiremezmiş.
Zamanla
küçük prens söylenenlerin hepsine inanmaya başlamış. Artık dünyada kendisinden
daha akıllı ve yetenekli bir çocuğun olmadığını sanıyormuş.
Kral,
bu duruma çok üzülüyormuş. Çocuğunun gerçekten bütün çocuklardan üstün olup
olmadığını anlamak için sık sık çocuklar arasında resim, öykü, müzik
yarışmaları düzenlettiriyormuş. Ama bu kez de kralın hoşuna gitsin diye jüri
üyeleri birinciliği hep küçük prense veriyorlarmış. Öyle ki at yarışlarında
bile jüridekiler önceden iyi binicilere prensi asla geçmemelerini tembihleyip
gene yarışmayı küçük prense kazandırıyorlarmış.
Sonunda
kralı ad oğlunun bütün çocuklardan çok üstün olduğuna inandırmışlar.
Bir
gün kral kırlarda dolaşmaya çıkmış. Bir ara kulağına güzel bir kaval sesi
gelmiş. Kavalı çalan öyle güzel çalıyormuş ki kral dayanamayıp sesin geldiği
yana gitmiş. Bakmış küçük bir çoban bir yandan sürüsünü otlatıyor bir yandan da
kavalını çalıyormuş.
Kral
çobana:
-"Ne
güzel kaval çalıyorsun, bunu oğluma da öğretebilir misin?" diye sormuş.
Çoban:
-"Tabii
seve seve öğretirim." demiş.
Kral,
küçük çobanı yanına alarak saraya getirmiş. Çoban çocuğu ile prens kısa zamanda
dost olmuşlar. Çoban prense kaval çalmayı öğretmeye başlamış. Ama küçük prens
bütün çabalarına rağmen bir türlü çoban kadar güzel kaval çalamıyormuş. Bir gün
prensin fena halde canı sıkılmış ve çobana:
-"Sen
iyi bir öğretici değilsin bana kaval çalmayı öğretemiyorsun." diye
bağırmış.
Çoban
da:
-"Ben
iyi öğretiyorum ama bunu öğrenmek için zaman lazım, hemen öğrenilmez ki."
demiş.
Prens:
-"Ben
başkalarına benzemem her şeyi çok çabuk öğrenirim. Çünkü yer yüzünde benim
kadar yetenekli, benim kadar akıllı kimse yoktur." demiş ve yaptığı
resimleri, hikayeleri birer birer çobana göstermiş. Çoban hepsini çok beğenmiş.
Prens bununla da kalmayıp, atına atlayarak türlü türlü gösteriler yapmış sonra
da çobana:
-"Sen
hiç böyle ata binen gördün mü?" diye sormuş. Küçük çoban:
-"Gerçekten
ata çok güzel biniyorsunuz ama bizim köyde sizden daha da güzel ata binen
birisi var." demiş.
Prens,
ilk kez kendisini herkesten üstün görmeyen biri ile karşılaştığı için çok
sinirlenmiş, çobana kızıp oradan uzaklaşmış ve bir daha da çobanla hiç
konuşmamış. Prensin çobana darıldığını gören diğer çocuklar da çobana
darılmışlar. Onu yaptıklarından ötürü ayıplayıp saraydan uzaklaştırmak için
kralın yanına gitmişler. Krala:
-"Sayın
kralımız getirdiğiniz küçük çoban prensi çok kıskanıyor, onun için de durmadan
prensimizin yaptıklarını beğenmeyip onu üzüyor. İyisi mi çobanı buradan
gönderelim." demişler.
Kral
küçük çobanı huzuruna çağırıp prensi neden üzdüğünü sormuş.
Küçük
çoban:
-"Sayın
kralım bana soru sorulmadıkça düşüncelerimi açıklamam. Ama sorulduğu zaman da
doğrusunu söylerim. Prensimize asıl kötülük yapanlar ona yalan söyleyenlerdir.
Bu güne kadar ona hep yalan söyledikleri için prensimiz kendisini üstün görüp
yeteneklerini yeterince geliştirememiş. Eğer doğru söylemiş olsalardı belki de
prensimiz daha çok çalışıp herkesten üstün olabilirdi." demiş.
Prens:
-"Ben
zaten herkesten üstünüm. Senden kat kat kuvvetliyim. Hiç bir çocuk benimle
güreşemez. İstersen gel seninle güreşelim de gör." demiş.
Küçük
çoban:
-"Olmaz
ben bir çobanım sizinle güreş yapmak istemem." demiş. Ama kral çobana
prensle güreşmesini emretmiş.
Çoban
kısa bir sürede prensin sırtını yere getirmiş.
İşte
o zaman prens çobanın çok haklı olduğunu anlamış. O günden sonra yalnız çobanın
sözüne inanıp onunla çok iyi arkadaş olmuşlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder