18 Ocak 2017 Çarşamba

Çobanın Dersi



         Bundan çok seneler önce, büyük bir ülkenin mutsuz bir padişahı varmış. Padişah mutsuz oluşunun nedenini bir türlü anlayamaz, kendi kendine:
         -“Koca bir ülkenin padişahıyım. Her istediğimi kolayca elde edebiliyorum. Acaba neden mutlu olamıyorum?” diye düşünür dururmuş.
         Bir gün gene böyle kara kara düşünürken, (Beni gerçekten seven bir arkadaşım, bir dostum bile yok. Mutsuzluğum bu yüzden olmalı.) demiş. Sonra da vezirini çağırıp ona:
         -“Benimle artık ülkenin en bilgili insanları arkadaşlık edebilirler. Yarın ülkenin en bilgili insanlarını saraya davet et. Onlarla arkadaş olacağım.” diye emir vermiş.
         Vezir, ülkenin bilgili insanlarını saraya davet etmiş. Çok geçmeden bilginler saraya gelmişler. Fakat padişah konuklara ancak bir hafta dayanabilmiş. Hafta sonunda vezirini çağırıp:
         -“Bunlar ne biçim insanlar böyle? Bilimden başka bir şey konuşmuyorlar. Çok sıkıldım, hepsini geri gönder. Şöyle neşeli insanları davet edelim de biraz eğlenelim.” demiş.
         Bu defa da ülkenin en neşeli insanları saraya akın etmişler. Saray kahkahalarla kırılıp geçerken, padişah bir gün vezirini çağırıp:
         -“Bunlarla da arkadaş olamayacağım. Hiçbir şeyi ciddiye aldıkları yok., her şeye gülüp geçiyorlar.” deyip onları da geri göndermiş. Böylece yeniden arkadaşsız kalmış, mutsuzluğu da büsbütün artmış.
         Aradan günler, haftalar, aylar geçmiş. Bir gün padişah kırlarda yapayalnız dolaşırken, uzaktan çok güzel bir kaval sesi işitmiş. Sesin geldiği yana gidip bakmış. Bir çoban hem sürüsünü otlatıyor, hem de mutlu mutlu kavalını çalıyor. Padişah, çobanın mutlu görünüşüne çok şaşırmış. Ona, gerçekten mutlu olup olmadığını sormuş. Çoban da çok mutlu olduğunu söylemiş. Padişah:
         -“Ben koca bir ülkenin padişahı olduğum halde mutlu olamıyorum da sen nasıl mutlu olabiliyorsun?” diye sormuş.
         Çoban:
         -“Padişahım, mutluluk para ile satın alınmaz. Ben mutluyum, çünkü sevmesini biliyorum. Şu uçsuz bucaksız gökyüzünü, yemyeşil çayırları ve etrafımda dolaşan koyunları, insanları, her şeyi severim ben.” demiş.
         Padişah ilk kez yöresine sevgi ile bakmış. Kalbi mutlulukla dolup taşmış. Çobana:
         -“Ben bugüne dek bu güzelliklerin hiç farkına varmamıştım. Sen çok akıllı bir çobansın, benimle arkadaş olur musun?” diye sormuş.
         Çoban da:
         -“Sizinle arkadaş olmaktan gurur duyarım padişahım. Ama siz arkadaşlarınızda daima kusur arıyorsunuz. Korkarım ki bu arkadaşlığımız uzun sürmeyecektir. Kusursuz insan olmaz. Çok geçmeden benim de bir kusurumu bulur, arkadaşlıktan vazgeçersiniz.” demiş.
         Padişah:
         -“Senin kusurun olamaz.” diye kestirip atınca;
         -“Küçük de olsa her insanın kusuru vardır. Ben arkadaşlarımı kusurları ile birlikte severim. Yeter ki hırsızlık, kötülük yapma gibi fena alışkanlıkları olmasın. Öyleleri ile hiç arkadaş olmam. Arkadaşlarımı iyi seçer, sonra da onların ufak tefek kusurlarını hoş görürüm.”
         Padişah, çobanı haklı bulmuş, o günden sonra insanları sevmesini öğrenmiş ve mutlu olmuş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder