18 Ocak 2017 Çarşamba

İnekçe



         Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar bir köyde çok güzel bir kız yaşarmış. Güzel kızın annesi, babası, kardeşleri hiç kimsesi yokmuş. Bir evde yapayalnız yaşarmış. Günün birinde yalnız yaşamak güzel kızın canını sıkmaya başlamış ve ülke ülke dolaşıp bilgisini, görgüsünü artırmaya karar vermiş.
         Eh, güzel bir kızın tek başına ülke ülke dolaşması kolay mı? Güzel kız da düşünmüş taşınmış, sonunda kendisine inek derisinden öyle bir giysi dikmiş ki; onu bu giysi ile görenler, değil güzel bir kız olduğunu anlamak, insan olduğunu bile anlayamazlarmış.
         Böylece güzel kız bu giysileri ile yola koyulmuş. Az gitmiş, uz gitmiş, yolda bir çeşmeye rastlamış. Çeşmeden su içip (Oh...) diye şöyle bir dinlenecekmiş ki, bir de ne görsün, karşıdan birkaç atlı tozu dumana katmış ona doğru gelmiyorlar mı? Güzel kız hemen oracıkta bir ağaca tırmanıp beklemeye başlamış.
         Derken atlılar gelip çeşmeden su içmişler. Biraz dinlenmişler. Tam gidecekleri sırada içlerinden en yakışıklı ve en güzel giysili olanı Ağacın üstündeki acayip kıyafeti ile güzel kızı görmüş. Görmesi ile de şaşırıp kalması bir olmuş, yanındakilere:
-“Allah, Allah bu kadar yer gezdim, böyle acayip hayvan hiç görmedim. Acaba bu hayvanın adı ne?” demiş.
Güzel kız ağacın tepesinden:
-“Benim adım İnekçe’dir.” diye cevap vermiş.
Yakışıklı adam, bu acayip hayvanın konuştuğunu görünce büsbütün hoşuna gitmiş ve oradakilere:
-“Bu hayvanı ağaçtan indirin. Saraya götüreceğim.” diye emir vermiş.
Meğer çocuklar, bu güzel giysili yakışıklı adam, padişahın biricik oğlu değil miymiş? O günden sonra, padişahın oğlu tıpkı insan gibi konuşan İnekçe’yi yanından hiç ayırmaz olmuş, çok sevmiş.
Gel zaman, git zaman, günlerden bir gün vezirin oğlunun düğününe davetlenmişler. İnekçe de bu düğüne gitmeyi çok istiyormuş. Ama padişahın hanımı:
-“Hadi oradan pis İnekçe. Senin düğünde işin ne?” demiş.
İnekçe sarayda yalnız kalınca, inek derisinden olan giysisini çıkarıp kapının arkasına saklamış ve padişahın hanımının en güzel giysilerinden birini giyip düğüne gitmiş.
Padişahın hanımı düğünde güzel kızı görünce gözlerine inanamamış ve:
-“Ben bu kadar güzel bir kız görmedim. Çabuk oğlumu çağırın da o da görsün.” diye oğlunu arattırmış.
O sırada da padişahın oğlunun düğünde fena halde canı sıkılmış. (Gidip biraz İnekçe ile eğleneyim.) diye düşünmüş, saraya dönmüş. Ama bakmış, İnekçe ortalarda yok. Her yanı aramış. Sonunda bir kapının ardında İnekçe’nin inek derisinden olan giysilerini bulmuş. Hemen giysileri bir ocağa atıp yakmış. Kendisi de o kapının arkasına gizlenip beklemeye başlamış. Aradan çok geçmemiş. Güzel kız düğünden dönmüş, Doğruca giysiyi sakladığı kapının arkasına koşmuş. Bir de ne görsün? Padişahın oğlu orada durmuyor mu?
Padişahın oğlu, güzel kızı görünce çok beğenmiş. Onunla evlenmeye karar vermiş. Sonra da kırk gün kırk gece düğün yapmışlar. Onlar ermiş muradına...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder