18 Ocak 2017 Çarşamba

Küçük Prens



         Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, cinler cirit oynarken eski hamam içinde. Bir varmış bir yokmuş...
         Çok eski zamanlarda, bir ülkede yaşlı mı yaşlı bir kral yaşarmış. Bu kralın dört tane de oğlu varmış.
         Kralın oğullarından üçü pek akıllı değilmiş, ama en küçük oğlu çok akıllı imiş.
         Günlerden bir gün; yaşlı kral hastalanmış. Ülkede ne kadar doktor varsa hepsi gelip kralı iyileştirmeye çalışmışlar. Ama boşuna... Kral iyileşeceği yerde git gide hastalığı artmış, yatağından çıkamaz olmuş.
         O günlerde saraya bilgin bir konuk gelmiş. Krala demiş ki:
         -“Kaf dağının ardında bir elma ağacı vardır. Bu ağacın üstünde tek bir elma yıllardır durur. O elmayı yiyen, bütün dertlerinden kurtulur. Çok şifalıdır. Yalnız oraya gidip gelmek çok güçtür. Elmayı getirip yersen, hastalıktan kurtulursun.”
         Kral bilginin sözlerini duyunca çok sevinmiş. Hemen oğullarını çağırtmış, bilginin sözlerini onlara iletmiş ve:
         -“Bu şifalı elmayı hanginiz getirebilirseniz, onu ülkeye kral yapacağım.” demiş.
         Dört kardeş de vakit geçirmeden hazırlıklarını yapıp yola koyulmuşlar. Giderlerken yolda bir yılanla bir kurbağa görmüşler. Yılan kurbağayı bir kenarda yutmaya çalışıyormuş. Üç kardeş yılanla kurbağayı görmezden gelmişler. Başlarını öte yana çevirip yollarına devam etmişler. Fakat küçük kardeş, yılanı kovup kurbağayı ölümden kurtarmış.
         İşte o sırada sizlerin de hayret edeceğiniz bir şey olmuş. Kurbağa bir silkinişte güzeller güzeli bir kız olup ortaya çıkmış. Prenslere teşekkür etmiş ve:
         -“Ben peri padişahının kızıyım. Siz benim hayatımı kurtardınız. Dileyin benden ne dilersiniz?” demiş. Prenslerden üçü güzel kıza:
         -“Bize büyü yapmasını öğret.” demişler. En küçük prens ise:
         -“Ben büyü öğrenmeyi istemem. Bana iyi kılıç kullanmayı öğretir, bir de kılıç verirsen çok sevinirim.” demiş. “Tehlikeli bir yolculuğa çıkıyoruz, belki lâzım olur.”
         Peri padişahının kızı dört kardeşin de arzularını yerine getirmiş; üç prense büyü yapmayı, en küçük prense de kılıç kullanmayı öğretmiş ve bir de kılıç armağan etmiş.
         Böylece dört kardeş tekrar yola koyulmuşlar. Az gitmişler, uz gitmişler, yolda binbir güçlükle karşılaşmışlar. (Bana bu masalı anlatan: ”Onların yolda karşılaştıkları güçlükleri bir anlatsam, üç günde, üç gecede bitiremem” dedi. Ben de: “İlle de anlat” diye üstelemedim. Neme lâzım. Her ne ise: Nerede kalmıştık?) Eveeet... Bin bir güçlükle Kaf dağına varmışlar ve üstünde tek elma olan ağacı bulmuşlar. Bir de bakmışlar ki; elma ağacının tam yanında bir yığın kemik durmuyor mu? Küçük kardeş, daha kemikleri görür görmez bunların bir canavara ait olduğunu anlamış. Abilerine:
         -“Bu kemikler çok büyük bir canavara aittir.” demiş. En büyük prens:
         -“Ben istesem şimdi bir büyü yapar, ne olduğunu anlarım.” demiş ve büyü yapmış. Kemikler yerli yerine gitmişler. Ortaya kocaman bir canavar iskeleti çıkmış. İkinci prens gülmüş:
         -“O da bir şey mi?” demiş. Ben şimdi onun etini, derisini yaparım. Canlı gibi olur, şaşırıp kalırsınız.” Gerçekten de bir büyü ile canavarın o anda her yeri etle dolmuş, deri ile kaplanmış. Tıpkı canlı gibi olmuş. Eeee... İki kardeş hünerlerini gösterir de üçüncü kardeş durur mu hiç? O da:
         -“Ben de canavarı canlandırabilirim.” demiş. Küçük prens:
         -“Aman sakın böyle bir şey yapma !” diye yalvarmış. “Canavar canlanırsa hepimizi yer”.
         Üç prens de ona gülmüşler, korkaklığı  ile alay etmişler.   Üçüncü prens de büyüsünü yapmış. Canavar birden canlanmış, öyle bir kükreyiş kükremiş ki, yer yerinden oynamış. Sonra da prenslere saldırmış. Üç prens kaçıp canlarını güçlükle kurtarmışlar. Küçük prens kılıcını çekip büyük bir hünerle canavarla savaşıp onu öldürmüş. Sonra da elmayı ağaçtan koparıp saraya dönmüş. Üç prens de orada imiş.
         Kral, elmayı küçük prensin getirdiğini görünce:
         -“Akıllı insan başarıya  ulaşır, akıllarını kullanmayanlar ise ellerindeki değerli şeylerin de kıymetini bilmez ve kaybederler.” demiş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder