22 Şubat 2014 Cumartesi

Dudu Hala

Bundan senelerce önce büyük bir kentte Dudu Hala diye biri yaşarmış. O kentte Dudu halayı bilmeyen yokmuş. Dudu Hala son derece varlıklı biri imiş. Ama onun çok tanınmış biri olmasının asıl nedeni; elinin çok açık oluşuymuş. Kazancını daima yararlı işlere yatırır; okullar, hastaneler açar, köprüler, çeşmeler yaptırırmış. Ayrıca da gerçekten yoksul olanları bulup onlara yardım edermiş.
       İşte bu yüzden de kentte herkes Dudu Hala'yı çok severmiş.
       Dudu Hala işlerini hep kendisi görürmüş. İşlerinin çokluğundan evlenmeye vakit bulamamış, bu yüzden ne eşi ne de çocukları varmış. Ama üç tane aslan gibi yeğeni varmış. Dudu Hala onları kendi çocuğu gibi bilir, severmiş.
       Dudu Hala seksen yaşına gelince artık yalnız başına işlerin üstesinden gelemeyeceğini anlamış ve işlerin yönetimini yeğenlerinden birine devretmeye karar vermiş.       Dudu hala yeğenlerini çok seviyormuş ama onları yeterince tanımıyormuş. Bunun için de yönetimi hangisine vereceğine bir türlü karar veremiyormuş. Çok düşünmüş, sonunda aklına bir çare gelmiş. Yeğenlerini birer ay evine davet edip onları yakından tanıyarak ona göre seçimini yapacakmış.
       Önce büyük yeğeni Halil'i çağırmış. Ona yapacağı işleri bir bir anlatmış. Halil, Dudu halanın söylediği bütün işleri gücünün yettiğince en iyi şekilde yapmış. Bir ayın sonunda Dudu Hala, Halil'i yanına çağırıp onu çok beğendiğini söylemiş ve teşekkür etmiş. Sonra da armağan olarak üç yüzük vermiş ve:
       -"Bunlardan birisi senin, diğerlerini de kardeşlerine götür." demiş.
       Yüzüklerden biri son derece pahalı elmas bir yüzükmüş. Diğer ikisi ise pek pahalı olmayan yüzüklermiş.
       Dudu Hala, büyük yeğenini yolcu etikten sonra ortana yeğeni Rıza'yı yanına çağırmış. Rıza da çalışmada abisinden hiç de geri kalmamış. Geceyi gündüze katmış, Dudu Hala'nın her söylediği işi bir solukta yapıp bitirmiş. Bir ayın sonunda Dudu Hala, Rıza'yı yanına çağırıp, çalışmalarından çok memnun kaldığını söyleyip teşekkür etmiş, ona da üç kolye vererek:
       -"Bunlardan biri senin, diğerlerini de kardeşlerine götür." demiş.
       Kolyelerden biri son derece kıymetli taşlarla süslü imiş. Diğer ikisi ise gümüştenmiş, pek para etmezlermiş.
       Sonunda sıra Dudu Hala'nın en küçük yeğeni Ali'ye gelmiş. Dudu Hala, Ali'yi de diğer kardeşleri gibi evine davet edip yapacağı işleri anlatmış. Ali de ağabeylerini aratmamış. Gücünün yettiğince çalışmış, çabalamış bir ayı doldurmuş. Bir ayın sonunda Dudu Hala onu da yanına çağırıp üç vazo vermiş. Vazolardan biri son derece kıymetli taşlarla süslü imiş, diğer ikisi ise herhangi bir vazodan farksızmış.
       Küçük yeğen gittikten bir süre sonra Dudu hala üç yeğenini yeniden yanına çağırmış, önce büyük yeğenine verdiği armağanları nasıl pay ettiğini sormuş.
       Büyük yeğen:
       -"Verdiğiniz armağanlardan en kıymetli olanlarını ben aldım. Çünkü bir ay yanınızda çalışıp bu kıymetli yüzüğü hak etmiştim. Diğer yüzükleri de kardeşlerime verdim." demiş.
       Ortanca yeğen Rıza da:
       -"Ben de aynen ağabeyim gibi düşündüm. Onun için en kıymetli olanı ben aldım, diğer ikisini ağabeyim ve kardeşime verdim." demiş.
       Dudu hala Ali'ye:
       -"Peki sen vazoları nasıl pay ettin?" diye sormuş.
       Ali:
       -"Ben sizin yanınızda çalışırken herhangi bir ücret karşılığı olarak çalışmadım. Bunun için de verdiğiniz armağanları çalışmamın karşılığı olarak düşünmedim. Bir haksızlık yapmamak için de ağabeylerimin yanında kur'a çektim. Pahalı olan vazo büyük ağabeyime çıktı. Diğer vazoları da Rıza ağabeyimle ben aldık. Benim için hediyelerin hepsi de değerli idi." demiş.
       Dudu hala üç yeğenini de dinledikten sonra Ali'ye:
       -Gördüğüm kadarı ile sen daime haktan ve dürüstlükten yanasın. Onun için işlerimin yönetimini sana devrediyorum. Ben öldükten sonra da mallarımı aranızda, senin pay etmeni istiyorum." demiş.

       Böylece Ali dürüst davranmanın mükafatını görmüş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder