Bundan senelerce önce büyük bir kentte Dudu Hala diye biri
yaşarmış. O kentte Dudu halayı bilmeyen yokmuş. Dudu Hala son derece varlıklı
biri imiş. Ama onun çok tanınmış biri olmasının asıl nedeni; elinin çok açık
oluşuymuş. Kazancını daima yararlı işlere yatırır; okullar, hastaneler açar,
köprüler, çeşmeler yaptırırmış. Ayrıca da gerçekten yoksul olanları bulup
onlara yardım edermiş.
İşte bu yüzden
de kentte herkes Dudu Hala'yı çok severmiş.
Dudu Hala işlerini
hep kendisi görürmüş. İşlerinin çokluğundan evlenmeye vakit bulamamış, bu
yüzden ne eşi ne de çocukları varmış. Ama üç tane aslan gibi yeğeni varmış.
Dudu Hala onları kendi çocuğu gibi bilir, severmiş.
Dudu Hala
seksen yaşına gelince artık yalnız başına işlerin üstesinden gelemeyeceğini
anlamış ve işlerin yönetimini yeğenlerinden birine devretmeye karar vermiş. Dudu hala yeğenlerini çok seviyormuş ama
onları yeterince tanımıyormuş. Bunun için de yönetimi hangisine vereceğine bir
türlü karar veremiyormuş. Çok düşünmüş, sonunda aklına bir çare gelmiş.
Yeğenlerini birer ay evine davet edip onları yakından tanıyarak ona göre
seçimini yapacakmış.
Önce büyük
yeğeni Halil'i çağırmış. Ona yapacağı işleri bir bir anlatmış. Halil, Dudu
halanın söylediği bütün işleri gücünün yettiğince en iyi şekilde yapmış. Bir
ayın sonunda Dudu Hala, Halil'i yanına çağırıp onu çok beğendiğini söylemiş ve
teşekkür etmiş. Sonra da armağan olarak üç yüzük vermiş ve:
-"Bunlardan
birisi senin, diğerlerini de kardeşlerine götür." demiş.
Yüzüklerden
biri son derece pahalı elmas bir yüzükmüş. Diğer ikisi ise pek pahalı olmayan
yüzüklermiş.
Dudu Hala,
büyük yeğenini yolcu etikten sonra ortana yeğeni Rıza'yı yanına çağırmış. Rıza
da çalışmada abisinden hiç de geri kalmamış. Geceyi gündüze katmış, Dudu
Hala'nın her söylediği işi bir solukta yapıp bitirmiş. Bir ayın sonunda Dudu
Hala, Rıza'yı yanına çağırıp, çalışmalarından çok memnun kaldığını söyleyip
teşekkür etmiş, ona da üç kolye vererek:
-"Bunlardan
biri senin, diğerlerini de kardeşlerine götür." demiş.
Kolyelerden
biri son derece kıymetli taşlarla süslü imiş. Diğer ikisi ise gümüştenmiş, pek
para etmezlermiş.
Sonunda sıra
Dudu Hala'nın en küçük yeğeni Ali'ye gelmiş. Dudu Hala, Ali'yi de diğer
kardeşleri gibi evine davet edip yapacağı işleri anlatmış. Ali de ağabeylerini aratmamış.
Gücünün yettiğince çalışmış, çabalamış bir ayı doldurmuş. Bir ayın sonunda Dudu
Hala onu da yanına çağırıp üç vazo vermiş. Vazolardan biri son derece kıymetli
taşlarla süslü imiş, diğer ikisi ise herhangi bir vazodan farksızmış.
Küçük yeğen
gittikten bir süre sonra Dudu hala üç yeğenini yeniden yanına çağırmış, önce
büyük yeğenine verdiği armağanları nasıl pay ettiğini sormuş.
Büyük yeğen:
-"Verdiğiniz
armağanlardan en kıymetli olanlarını ben aldım. Çünkü bir ay yanınızda çalışıp
bu kıymetli yüzüğü hak etmiştim. Diğer yüzükleri de kardeşlerime verdim."
demiş.
Ortanca yeğen
Rıza da:
-"Ben de
aynen ağabeyim gibi düşündüm. Onun için en kıymetli olanı ben aldım, diğer
ikisini ağabeyim ve kardeşime verdim." demiş.
Dudu hala
Ali'ye:
-"Peki sen
vazoları nasıl pay ettin?" diye sormuş.
Ali:
-"Ben
sizin yanınızda çalışırken herhangi bir ücret karşılığı olarak çalışmadım.
Bunun için de verdiğiniz armağanları çalışmamın karşılığı olarak düşünmedim.
Bir haksızlık yapmamak için de ağabeylerimin yanında kur'a çektim. Pahalı olan
vazo büyük ağabeyime çıktı. Diğer vazoları da Rıza ağabeyimle ben aldık. Benim
için hediyelerin hepsi de değerli idi." demiş.
Dudu hala üç
yeğenini de dinledikten sonra Ali'ye:
-Gördüğüm
kadarı ile sen daime haktan ve dürüstlükten yanasın. Onun için işlerimin
yönetimini sana devrediyorum. Ben öldükten sonra da mallarımı aranızda, senin
pay etmeni istiyorum." demiş.
Böylece Ali
dürüst davranmanın mükafatını görmüş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder