Bir zamanlar
Emine isminde bir kız varmış. Emine’nin annesi ile babası o çok küçükken öldüğü
için dar-ü dünyada tek varlığı olan ninesi onu yanına almış.
Emine’nin ninesi pek varlıklı birisi değilmiş. Küçük, kulübemsi evinde
geçmişini güçlüklerle temin edermiş. Çok da yaşlıymış ama Emine’ye çok iyi
davranır, onunla bir arkadaş gibi rahatça konuşur anlaşırlarmış. Ayrıca çok da
sevimli olduğu için köylüler ona Ballı Nine ismini takmışlar.
Emine’nin köyünde yalnız ilkokul varmış. O köyde bir de Zinnur isminde çok
güzel nakış işleyen bir hanım varmış. Köydeki genç kızların hemen hemen hepsi
Zinnur Hanıma nakış öğrenmeye giderlermiş. Zinnur Hanım’ın pek çok talebesi
varmış. Köyün genç kızları Zinnur Hanım’dan hem nakış öğrenir, hem de
yaptıkları nakışları yakın köy ve kasabalarda hatta kentteki müşterilere satar,
kazandıkları paraların bir kısmını Zinnur Hanım’a verir, kalanla da çeyizlerini
düzerlermiş. Zinnur Hanım’ın sattığı nakışlar o denli güzel olurmuş ki; biri
herhangi bir yerde güzel nakış görse: “A, bu mutlaka Zinnur Hanım’ın
islerindendir” dermiş.
Emine ilkokulu bitirince Ballı Nine onu nakış öğrenmesi için Zinnur Hanım’ın
yanına vermiş. Zinnur Hanım’ın, Emine yaşlarında Gülten isminde bir kızı
varmış. Gülten’le Emine nakış öğrenmeye aynı günde başlamışlar. Zinnur Hanım
daha ilk günden kızının yaptığı işleri abartılı bir biçimde överken
Emine’ninkilere dudak büküp beğenmemeye başlamış. Zavallı Eminecik her gün
bütün gayretiyle çalışıp çabaladığı halde bir türlü Zinnur Hanım’a işlerini
beğendiremezmiş. Eminecik bu duruma çok üzgün otururken ninesi yanına gelmiş,
saçlarını okşamış ve üzüntüsünün nedenini sormuş. O da ninesine durumu
anlatmış:
-“Artık daha
fazla dayanamayacağım. Nakış öğrenmekten vazgeçtim. Bir daha oraya
gitmeyeceğim. Zinnur Hanım sırf kızını teşvik etsin diye durmadan onun
yaptıklarını beğeniyor, benimkileri ise karalıyor. Oysa herkeste görüyor. Benim
yaptığım nakışlar onunkinden çok daha güzel oluyor.” Demiş.
Ballı Nine de:
-“Yerinde olsam
buna hiç üzülmezdim. O bilmeden sana iyilik, kızına da kötülük yapıyor. Her
eleştiriden ders almak, yararlanmak lazım. Sen hocanın sözlerini ciddiye al,
ona teşekkür et ve hatalarını düzeltmeye, kusursuz işler çıkarmaya çalış. Sonunda
göreceksin ki bu, senin çok yararına olacaktır.” Demiş.
Emine, Ninesinin öğüdünü dinlemiş. Zinnur Hanum da durmadan kendi kızını
pohpohlamaya, Emine’yi ise karalamaya devam etmiş. Hocanın kızı nasıl olsa
işlerimi annem beğeniyor diye nakışları üstünkörü yaparken, Emine daha iyi iş
çıkarabilmek için var gücü ile çalışmış. Derken öyle bir gün gelmiş ki hocası
Emine’nin yaptığı işlerde kusur bulamaz olmuş. Bir gün o kentin valisinin
hanımı, kızının çeyizini hazırlamak için köye gelmiş. Bütün kızların yaptığı
işleri tek tek incelemiş. Sıra Emine’ye gelince hayretten gözlerine inanamamış:
-“Ben ömrümde
bu kadar güzel nakış yapan birine rastlamadım. Aman Zinnur Hanım bu kız seni de
geçmiş.” Demiş. Ve kızının bütün çeyizlerini Emine’nin yapmasını istemiş. Emine
o gün büyük bir sevinçle eve dönmüş. Olanları ninesine anlatmış. Ninesi:
-“Bak gördün mü
yavrucuğum.” Demiş. “Her şeyin iyi yanını görmek lazım. O gün sen hocana kızıp,
nakış öğrenmekten vazgeçseydin zararını sen çekecektin. Önemli olan birilerinin
pohpohlayıp övmesi değil, önemli olan senin elinden geldiği kadarı ile en
iyisini yapabilmendir. İyi ki hoca sana kusurlarını söyledi. Sen de onun sözünü
dinleyip kusursuz işler yapmaya çalıştın. Şimdi de mükafatını gördün.” Demiş.
Emine’nin o günden sonra adı her tarafta öylesine duyulmuş ki; kentin ileri
gelen aileleri nakışlarını ona yaptırmak için sıraya girmişler. Sonunda Emine
kendine bir iş yeri açmış. Talebeler edinmiş, kazandığı paralarla güzel bir ev
almış. Ninesi ile bu eve taşınmışlar mutlu yaşantılarına orada devam etmişler…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder