12 Haziran 2015 Cuma

Mahallenin Muhtarı

Pakize Hanım son derece ilginç biri idi. Komşular ona “Mahallenin Muhtarı” diyorlardı. 65-70 yaşlarında vardı. Belki de daha büyüktü.
        Yazları, zamanın çoğunu iki katlı evinin balkonunda geçirirdi. Kapının önünden yoğurtçusu, sütçüsü, sebzecisi, öğrencisi, yaşlısı, genci, kim geçerse; gözzüne birini kestirir; ona sataşır, kavga çıkarırdı. Hele çocuklara hiç tat vermez; sokakta oynamalarına asla müsaade etmezdi. Sonra da, “Ben olmasam gürültüden kimse evinde duramazdı. Siz bana dua edin” diye övünürdü.
        Hiç unutmam mahalleye taşındığımız ilk günlerde oğlum (o zamanlar sanırım 14-15 yaşlarında idi) bir gün arkadaşları ile Pakize Hanım’ın kapısının önünden geçerken birkaç arkadaşı ona doğru bakmışlar, Pakize Hanım:
 -“Ne bakıyorsunuz ulan, hiç mi kadın görmediniz?” diye çıkışmış. İçlerinden biri muziplik olsun diye:
-“Güzelliğine bakıyoruz teyze.” Deyince, kızılca kıyamet kopmuş. Çocuğun ne terbiyesizliği kalmış, ne utanmazlığı, vermiş veriştirmiş. O zamanlar Pakize Hanım’la henüz tanışmamıştık. Daha sonra tanışınca beni çok sevdi. Bu davranışından ötürü utandı, özür diledi.
        Aslında bu huysuz komşumun iyi yanları da yok değildi. Bir kere son derece sevimli idi. Ayrıca eğer heyheyleri üzerinde değilse sohbetine doyum olmazdı.
        Belki de bu yüzden komşular onun bu huysuzluklarına ses çıkarmazlar, karşılık vermezlerdi.
        Pakize Hanım’ın gençliğini bilenlerin söylediğine göre vaktiyle çok güzel bir kadınmış. İstanbul’dan Kadıköy’e her çıkışında olay olurmuş. Millet dönüp dönüp ona bakarmış. Hatta arabanın içindekiler bile arabalarını durdurur onu seyrederlermiş. Çok da iyi bir evlilik yapmış. Zengin, aynı zamanda tanınmış bir iş adamı ile evlenmiş. Ondan bir kızı olmuş. Kızı da tıpkı annesine benziyormuş. Ama bu kadar olmasa da, o zaman da huysuz ve şımarıkmış. Adamcağız Pakize Hanım’ın bütün güzelliğine rağmen ona ancak beş yıl katlanabilmiş, sonunda ayrılmışlar. Ben kızını hiç görmedim. O da 17-18 yaşlarında iken bir gece annesi ile tartışmış. Pakize Hanım kapıyı vurup dışarı çıkmış, eve döndüğünde kızının mutfakta hava gazını açarak intihar ettiğini görmüş. O günden sonra da huysuzluğunu sokaklara taşımış. Gerçi o hep intihar değil de kaza olduğunu söylüyordu. Ama komşular bana intihar olduğunu söylediler.
        Zavallının başka akrabası da yokmuş. Bu yüzden koskoca evde tek başına oturuyordu. Beni her görüşünde yalnızlıktan bunaldığını söyler: “Gecenin bir vaktinde eve birisi girse, beni boğsa kimsenin ruhu bile duymaz” derdi.
        Sonunda üç daire karşılığında evini bir müteahhide verdi. Kendi de başka bir mahalleye taşındı. Apartman bitinceye kadar onu hiç görmedim. Huylu huyundan vazgeçer mi? Yeni evine taşındığında müteahhide ateş püskürtüyordu. Önüne gelene nasıl aldatıldığını anlatıp duruyordu. Aslında apartman çok güzel olmuştu, kendisine düşen üç daireden birini kendi işgal etti, diğer iki daireyi de oldukça iyi fiyatlara kiraya verdi.
        Artık rahat eder diye düşünüyorduk ki; aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum, sanırım bir yıla yakın; Pakize hanımın hasta olduğunu duydum. Nitekim epey zamandır etrafta görünmüyordu.
        Bir gün alttaki komşum Nermin Hanım’la ziyaretine gittik. Çok zayıflamıştı.
        Bize çok tuhaf şeyler anlattı: Geceleri bir sürü inanın eve doluştuğunu, kendisini rahatsız ettiklerini söyledi. Sonra da:
        -“Seferberlik mi oldu ne var? Hazır sizler de gelmişken bu meseleyi halledelim. Bundan nasıl kurtulacağımıza karar verelim.” Dedi.
        Belli ki hayaller görüyordu. Nermin Hanım da ben de çok korkmuştuk. Kalkmak istedik ama:
-“Bu işi halletmeden sizi bırakmam” diye tutturdu.
        Ne yapacağımızı, elinden nasıl kurtulacağımızı bilemiyorduk. Sonunda benim aklıma bir kurnazlık geldi:
-“Pakize Hanım” dedim. “Biz bu işi yalnız başımıza halledemeyiz. Gidip muhtara söyleyelim, o halletsin.” Dedim. Ancak o zaman gitmemize izin verdi.
        Aynı akıbete uğrarım korkusu ile 5-10 gün ladar Pakize Hanım’a uğramadım. Ama bir gün karşı komşusundan, yerinden dahi kalkamadığını, altını kirlettiğini, temizlemeye kimseyi bulamadıklarını öğrendim. Bir tas çorba ile tekrar ziyaretine gittim. Anahtar kapının üzerinde idi. İçeriye girdim. Pakize Hanım’ın durumu feci idi. Erkek gibi sakalı uzamıştı, pis kokudan içeriye girilemiyordu. Yaptığım çorbayı başına dikti, bir solukta bitirdi. Zavallı kim bilir ne kadar zamandan beri açtı, sanırım beni de tanımadı.
        O günden sonra fırsat buldukça yemek yapıp götürdüm. Karnını doyurmaya çalıştım. Ama altını temizlemeyi asla yapamazdım. Bunu düşündüğüm zaman bile midem bulanıyordu. Gidip kapıcının hanımına para karşılığı bu işi yapmasını rica ettim:
-“Vallahi dünyayı versen temizleyemem, midem kaldırmaz.” Dedi. Kiracılarına gidip kadın tutmak için para vermelerini söyledim, onlar da:
-“Yarın Pakize Hanım’a bir şey olursa sorumlu duruma düşeriz. Biz bu yüzden kirayı banka hesabına yatırıyoruz.” Deyip para vermediler.
        Elimden başka bir şey de gelmiyordu. Sanırım bir hafta kadar bu durum böyle devam etti. Bir gün gittiğimde gözlerime inanamadım. Pakize Hanım’ın bütün yatak takımı, geceliği değiştirilmiş, tertemiz beyaz örtüler içinde yatıyordu. O pis kokudan eser kalmamıştı.
        Bütün bunları kim yapmıştı? Rüya mı görüyordum? Hemen karşı komşuya gidip sordum. Komşu:
-“Ayten Hanım isminde bir hanım.” Dedi ve devam etti. “Pakize Hanım’ın eski komşularından biri imiş. Ayten Hanım’ın bir de doktor oğlu var. O da Pakize Hanım’ı hiçbir ücret almadan tedavi ediyor. Ayten Hanım yemeğini yapıyor, altını temizliyor, hizmetine bakıyor. İnanamazsınız ama hem de Pakize Hanım’ın yüzünü, gözünü öperek, sevip okşayarak bu işi yapıyor. Ben böyle iyi insanlar görmedim.” Dedi.
        Doğrusu bu ya çok şaşırmıştım. Komşuya:
-“Ayten Hanım gelince kapıcı ile bana haber gönder de bu iyi insanla tanışayım” diye rica ettim.
        Ertesi gün Ayten Hanım’ın geldiğini öğrenir öğrenmez koşarak gittim.
        Ayten Hanım 45-50 yaşlarında bir hanımdı. Yüzünden sanki iyilik akıyordu. Kendisini tebrik ettim. Pakize Hanım’la bir akrabalıkları olup olmadığını sordum.
-“Hayır akraba değiliz. İki üç ay kadar komşuluk yaptık.” Dedi.
-“Vallahi size gıpta ediyorum. Keşke sizin gibi nefsimi yenebilsem. Böyle şeyler yapabilsem. Ama ben mümkün değil sizin yaptıklarınızı yapamam.” Dedim. Ayten Hanım:
-“Eh tabii ki zor şey. Ama ben bunları Pakize Hanım’ın hatırı için değil Yüce Rabbimin rızasını kazanabilirim ümidiyle yaptığım için bana o kadar da zor gelmiyor. Bir düşünsenize bu sayede Rabbimin rızasını kazanırsam o zaman asıl ben Pakize Hanım’a müteşekkir olurum. Öyle değil mi?” Dedi.
        Bunları öyle bir tevazu ile söylüyordu ki; içimden bir an ona sarılıp öpmek geldi. Kucaklaştık, o an Ayten Hanım’ı kendime kardeşimden daha yakın hissettim.
        Pakize Hanım çok yaşamadı, birkaç gün sonra vefat etti.
        Şimdi o günleri her düşündüğümde Pakize Hanım’a rahmet okurken Ayten Hanım için de:
        -“Allah ondan bin kere razı olsun” diye dua ederim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder