Yazları, zamanın çoğunu iki katlı evinin
balkonunda geçirirdi. Kapının önünden yoğurtçusu, sütçüsü, sebzecisi,
öğrencisi, yaşlısı, genci, kim geçerse; gözzüne birini kestirir; ona sataşır,
kavga çıkarırdı. Hele çocuklara hiç tat vermez; sokakta oynamalarına asla
müsaade etmezdi. Sonra da, “Ben olmasam gürültüden kimse evinde duramazdı. Siz
bana dua edin” diye övünürdü.
Hiç unutmam mahalleye taşındığımız ilk
günlerde oğlum (o zamanlar sanırım 14-15 yaşlarında idi) bir gün arkadaşları
ile Pakize Hanım’ın kapısının önünden geçerken birkaç arkadaşı ona doğru
bakmışlar, Pakize Hanım:
-“Ne bakıyorsunuz ulan, hiç mi kadın
görmediniz?” diye çıkışmış. İçlerinden biri muziplik olsun diye:
-“Güzelliğine
bakıyoruz teyze.” Deyince, kızılca kıyamet kopmuş. Çocuğun ne terbiyesizliği
kalmış, ne utanmazlığı, vermiş veriştirmiş. O zamanlar Pakize Hanım’la henüz
tanışmamıştık. Daha sonra tanışınca beni çok sevdi. Bu davranışından ötürü
utandı, özür diledi.
Aslında bu huysuz komşumun iyi yanları da
yok değildi. Bir kere son derece sevimli idi. Ayrıca eğer heyheyleri üzerinde
değilse sohbetine doyum olmazdı.
Belki de bu yüzden komşular onun bu huysuzluklarına
ses çıkarmazlar, karşılık vermezlerdi.
Pakize Hanım’ın gençliğini bilenlerin
söylediğine göre vaktiyle çok güzel bir kadınmış. İstanbul’dan Kadıköy’e her
çıkışında olay olurmuş. Millet dönüp dönüp ona bakarmış. Hatta arabanın
içindekiler bile arabalarını durdurur onu seyrederlermiş. Çok da iyi bir
evlilik yapmış. Zengin, aynı zamanda tanınmış bir iş adamı ile evlenmiş. Ondan
bir kızı olmuş. Kızı da tıpkı annesine benziyormuş. Ama bu kadar olmasa da, o
zaman da huysuz ve şımarıkmış. Adamcağız Pakize Hanım’ın bütün güzelliğine
rağmen ona ancak beş yıl katlanabilmiş, sonunda ayrılmışlar. Ben kızını hiç
görmedim. O da 17-18 yaşlarında iken bir gece annesi ile tartışmış. Pakize
Hanım kapıyı vurup dışarı çıkmış, eve döndüğünde kızının mutfakta hava gazını
açarak intihar ettiğini görmüş. O günden sonra da huysuzluğunu sokaklara
taşımış. Gerçi o hep intihar değil de kaza olduğunu söylüyordu. Ama komşular
bana intihar olduğunu söylediler.
Zavallının başka akrabası da yokmuş. Bu
yüzden koskoca evde tek başına oturuyordu. Beni her görüşünde yalnızlıktan
bunaldığını söyler: “Gecenin bir vaktinde eve birisi girse, beni boğsa kimsenin
ruhu bile duymaz” derdi.
Sonunda üç daire karşılığında evini bir
müteahhide verdi. Kendi de başka bir mahalleye taşındı. Apartman bitinceye
kadar onu hiç görmedim. Huylu huyundan vazgeçer mi? Yeni evine taşındığında
müteahhide ateş püskürtüyordu. Önüne gelene nasıl aldatıldığını anlatıp
duruyordu. Aslında apartman çok güzel olmuştu, kendisine düşen üç daireden
birini kendi işgal etti, diğer iki daireyi de oldukça iyi fiyatlara kiraya
verdi.
Artık rahat eder diye düşünüyorduk ki;
aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum, sanırım bir yıla yakın; Pakize hanımın
hasta olduğunu duydum. Nitekim epey zamandır etrafta görünmüyordu.
Bir gün alttaki komşum Nermin Hanım’la
ziyaretine gittik. Çok zayıflamıştı.
Bize çok tuhaf şeyler anlattı: Geceleri
bir sürü inanın eve doluştuğunu, kendisini rahatsız ettiklerini söyledi. Sonra
da:
-“Seferberlik mi oldu ne var? Hazır
sizler de gelmişken bu meseleyi halledelim. Bundan nasıl kurtulacağımıza karar
verelim.” Dedi.
Belli ki hayaller görüyordu. Nermin
Hanım da ben de çok korkmuştuk. Kalkmak istedik ama:
-“Bu işi halletmeden
sizi bırakmam” diye tutturdu.
Ne yapacağımızı, elinden nasıl
kurtulacağımızı bilemiyorduk. Sonunda benim aklıma bir kurnazlık geldi:
-“Pakize Hanım”
dedim. “Biz bu işi yalnız başımıza halledemeyiz. Gidip muhtara söyleyelim, o
halletsin.” Dedim. Ancak o zaman gitmemize izin verdi.
Aynı akıbete uğrarım korkusu ile 5-10
gün ladar Pakize Hanım’a uğramadım. Ama bir gün karşı komşusundan, yerinden
dahi kalkamadığını, altını kirlettiğini, temizlemeye kimseyi bulamadıklarını
öğrendim. Bir tas çorba ile tekrar ziyaretine gittim. Anahtar kapının üzerinde
idi. İçeriye girdim. Pakize Hanım’ın durumu feci idi. Erkek gibi sakalı
uzamıştı, pis kokudan içeriye girilemiyordu. Yaptığım çorbayı başına dikti, bir
solukta bitirdi. Zavallı kim bilir ne kadar zamandan beri açtı, sanırım beni de
tanımadı.
O günden sonra fırsat buldukça yemek
yapıp götürdüm. Karnını doyurmaya çalıştım. Ama altını temizlemeyi asla
yapamazdım. Bunu düşündüğüm zaman bile midem bulanıyordu. Gidip kapıcının
hanımına para karşılığı bu işi yapmasını rica ettim:
-“Vallahi dünyayı
versen temizleyemem, midem kaldırmaz.” Dedi. Kiracılarına gidip kadın tutmak
için para vermelerini söyledim, onlar da:
-“Yarın Pakize Hanım’a
bir şey olursa sorumlu duruma düşeriz. Biz bu yüzden kirayı banka hesabına
yatırıyoruz.” Deyip para vermediler.
Elimden başka bir şey de gelmiyordu.
Sanırım bir hafta kadar bu durum böyle devam etti. Bir gün gittiğimde gözlerime
inanamadım. Pakize Hanım’ın bütün yatak takımı, geceliği değiştirilmiş,
tertemiz beyaz örtüler içinde yatıyordu. O pis kokudan eser kalmamıştı.
Bütün bunları kim yapmıştı? Rüya mı
görüyordum? Hemen karşı komşuya gidip sordum. Komşu:
-“Ayten Hanım isminde
bir hanım.” Dedi ve devam etti. “Pakize Hanım’ın eski komşularından biri imiş.
Ayten Hanım’ın bir de doktor oğlu var. O da Pakize Hanım’ı hiçbir ücret almadan
tedavi ediyor. Ayten Hanım yemeğini yapıyor, altını temizliyor, hizmetine
bakıyor. İnanamazsınız ama hem de Pakize Hanım’ın yüzünü, gözünü öperek, sevip
okşayarak bu işi yapıyor. Ben böyle iyi insanlar görmedim.” Dedi.
Doğrusu bu ya çok şaşırmıştım. Komşuya:
-“Ayten Hanım gelince
kapıcı ile bana haber gönder de bu iyi insanla tanışayım” diye rica ettim.
Ertesi gün Ayten Hanım’ın geldiğini
öğrenir öğrenmez koşarak gittim.
Ayten Hanım 45-50 yaşlarında bir
hanımdı. Yüzünden sanki iyilik akıyordu. Kendisini tebrik ettim. Pakize Hanım’la
bir akrabalıkları olup olmadığını sordum.
-“Hayır akraba
değiliz. İki üç ay kadar komşuluk yaptık.” Dedi.
-“Vallahi size gıpta
ediyorum. Keşke sizin gibi nefsimi yenebilsem. Böyle şeyler yapabilsem. Ama ben
mümkün değil sizin yaptıklarınızı yapamam.” Dedim. Ayten Hanım:
-“Eh tabii ki zor
şey. Ama ben bunları Pakize Hanım’ın hatırı için değil Yüce Rabbimin rızasını
kazanabilirim ümidiyle yaptığım için bana o kadar da zor gelmiyor. Bir
düşünsenize bu sayede Rabbimin rızasını kazanırsam o zaman asıl ben Pakize
Hanım’a müteşekkir olurum. Öyle değil mi?” Dedi.
Bunları öyle bir tevazu ile söylüyordu
ki; içimden bir an ona sarılıp öpmek geldi. Kucaklaştık, o an Ayten Hanım’ı
kendime kardeşimden daha yakın hissettim.
Pakize Hanım çok yaşamadı, birkaç gün
sonra vefat etti.
Şimdi o günleri her düşündüğümde Pakize
Hanım’a rahmet okurken Ayten Hanım için de:
-“Allah ondan bin kere razı olsun” diye
dua ederim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder