Evvel zaman içinde,
kalbur saman içinde, yerden bitti üç cüce. Ben cüceleri görünce; dedim haliniz
nice? Biri dedi iyice, biri başını eğdi, öteki içini çekti inceden ince. (Bir
masalım var dinler misiniz?) deyince hepsi birden (dinleriiiiz) diye bağırdılar.
Koşup tüm çocukları çağırdılar. Çocuklar biraraya gelince, şaştım kaldım
onlardaki sevince. Aralarında sizlere de rastladım, hiç durmayıp bu masalı
anlatmaya başladım.
Kente çok yakın bir köyde Can Ana diye biri yaşarmış.Can
Ana’nın asıl adını köyde hiç kimse bilmezmiş. Altın gibi bir kalbi olduğu için
ona bu adı köylüler takmışlarmış.
Can Ana’nın hiç çocuğu yokmuş. Ama o, köyün bütün
çocuklarını kendi çocukları gibi sever, onlara masallar anlatır, oyuncaklar
yaparmış.
Can Ana hem çok akıllı hem de çok çalışkanmış. Bu yüzden
köyde kimin bir derdi olsa koşup ondan akıl danışırmış. İşleri çok olanlar da
Can Ana’ya:
-“Bugün işlerimiz çok fazla, lütfen gelip biraz yardım eder
misin?” diye işlerine yardımcı olması için rica ederlermiş.
Can Ana, öğüt isteyene öğüt verir, işşerine yardımcı
olmasını isteyenlere de gidip seve seve yardım edermiş.
Zamanla köylüler Can Ana’nın yardımlarına öyle alışmışlar,
öyle alışmışlar ki; onun çok iyi bir insan olduğu için kendilerine yardıma
koştuğunu unutmuşlar da, vazifesi olduğu için yardım etmesi gerektiğini sanmışlar.
Ve artık eskisi gibi de Can Ana’ya işlerinde yardımcı olması için rica
edeceklerine:
-“Can Ana, yarın bize gel de şu işlerimize biraz yardım
ediver” diye emir vermeye kalkmışlar.
Can Ana, onların bu davranışlarından ötürü hiç mi hiç
kızmazmış. Ama koskoca köy, bir Can ana. Hangi birinin işine koşsun, hangi
birinin derdine derman olsun? Bütün çabalarına rağmen, herkesin işine
yetişemezmiş. Bu yüzden, çok sevdiği çocuklarla bile ilgilenemez olmuş. Bir
süre sonra, yardımına gidemediği köylüler kapısına dayanıp:
-“Hey Can Ana, Can Ana, neden bize yardıma gelmedin? Biz de
seni iyi bir insan sanırdık” diye onu azarlamaya başlamışlar.
Zavallı Can Ana’cık, kimseyi darıltmamak için durup
dinlenmeden herkesin işine koşturup durmuş. Derken günün birinde bu kadar çok
çalışmaya dayanamayıp hasta olmuş, yataklara düşmüş. Köylüler gelp ona yardım
edeceklerine:
-“Ayı ayıp Can Ana. Küçücük bir hastalıktan yatılır mı hiç?”
demişler.
Can Ana bu sözleri duyunca çok üzülmüş ve:
-“Artık kimseye yardımım dokunmuyor, çocuklara bile masal
anlatıp oyuncak yapamıyorum. İyisi mi bu köyden çekip gideyim” diye düşünmüş.
Bir gece giyeceklerini bir çıkın yapmış, yanına da biraz yiyecek alıp sessizce
köyden ayrılmış.
Ertesi gün köylüler her zamanki gibi sabah erkenden Can
Ana’nın evinin yolunu tutmuşlar.Eve geldiklerinde bir de bakmışlar ki, ev
bomboş, kimseler yok. Köylüler çok şaşırmışlar.
-“Eyvah, şimdi biz Can Ana’sız ne yapacağız? İşlerimizi kime
yaptırır, kime akıl danışırız?” diye kara kara düşünüp üzülmüşler. İşte o zaman
akılları başlarına gelmiş. Can Ana’nın kıymetini anlamışlar. Ona bir teşekkürü
bile çok gördükleri için çok, çok pişman olmuşlar. Sonra da onu arayıp bulmaya
ve bundan sonra çok iyi davranmaya karar vermişler. Köylüler günlerce Can
Ana’yı arayıp durmuşlar, ama o günden sonra onu hiç gören olmamış.
Sevgili çocuklar! İçinizde onu göreniniz var mı acaba? Eğer
Can Ana’yı görürseniz ona çok iyi davranın, yaptığı iyilikler için de teşekkür
etmeyi sakın unutmayın olmaz mı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder