Hani bizim evin az ötesinde kırmızı panjurlu bir ev var ya,
işte o evde bir zamanlar Durmuş dede isminde yaşlı, sevimli bir ihtiyar
yaşarmış.
Durmuş dedeyi çocuklar çok severlermiş. Ne zaman tık, tık,
tık diye bastonunun sesini işitseler, hemen oyunu bırakıp Durmuş dedenin yanına
koşarlar ve:
-“Ne olur dedeciğim, bize bir öykü anlat.” diye
tuttururlarmış.
Durmuş dede de onları kırmaz, ya güzel bir öykü, ya da
başından geçen ilginç bir olayı tatlı dili ile anlatırmış.
Günlerden bir gün Durmuş dede hastalanmış. Yatağından
kalkacak hali kalmamış.
Durmuş dedenin hasta olduğunu bilmeyen komşu çocukları
kapının önünde gün boyu bağrışa çağrışa oynayıp durmuşlar.
Zavallı Durmuş dedecik ilk kez çocukların sesinden rahatsız
olmuş. Ama bir türlü pencerenin önüne kadar gidip de:
-“Çocuklar biraz daha az gürültü yapın, hastayım rahatsız
oluyorum.” diyecek gücü kendinde bulamamış.
Ne yapacağını , ne edeceğini bilemeden öylece yatarken
birden bir çocuğun:
-“Hey arkadaşlar, çok gürültü oluyor, belki evlerin birinde
bir hasta vardır, ya da küçük bir çocuk uyuyordur. Onları rahatsız etmeye
hakkımız yok.” diye çocukları uyardığını işitmiş.
Durmuş dede sesi dikkatle dinlemiş. Bu, bitişik komşunun
kızı Arzu’dan başkası değilmiş.
Çocuklar Arzu’nun uyarısını duymuşlar, seslerini alçaltarak
oyuna devam etmişler.
Arzu’nun bu davranışı
Durmuş Dede’nin çok hoşuna gitmiş.
Hastalığı geçince güzel bir bebek almış, götürüp Arzu’ya
vermiş. Ayrıca da teşekkür ederek ona öykülerinin en güzelini anlatmış.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder