Çocuklar; siz hiç Ecik, Bücük ve Küçük’ün başından geçenleri
duydunuz mu? Aaa.. duymadınız mı? Öyle ise şöyle sandalyenize rahatça oturup
kulaklarınızı iyice açıp beni dinleyin. Bakın ben bu öyküyü öyle her önüme
gelene anlatmam ha... Ama sizin gibi cici, uslu çocuklara da anlatmadan
duramam.
Ecik, Bücük ve Küçük birbirlerini çok seven iyi kalpli üç
kardeşmiş. Hiç yalan söylemedikleri, herkesin yardımına koştukları için de
onları görenler hem severler, hem de saygı duyarlarmış. Ama bir gün Ecik, Bücük
ve Küçük oyun oynarlarken nasıl olmuşsa olmuş Ecik’in topu yuvarlana yuvarlana
gitmiş de evin en kıymetli vazosunu kırmış. Eh olur ya canım. Kaza, geliyorum
demez. Bu yüzden Ecik’i kim ayıplayabilir ki? Ama ne var ki çocuklar, Ecik’in
suçu yalnız bu değilmiş. E, peki başka ne yapmış diyeceksiniz. Bakın anlatayım.
Ecik vazoyu kırınca öyle üzülmüş, öyle üzülmüş ki sormayın.
Kendi kendine (Ah... Şimdi anneme vazoyu kırdığımı nasıl söylerim?) diye
düşünmüş, düşünmüş, sonunda (En iyisi yalan söylerim. Ben kırmadım, haberim yok
derim.) demiş. Böylece kendine bir çıkar yol bulmuş. Dediği gibi de yapmış.
Annesi gelip de:
-“Benim en kıymetli vazomu kim kırdı?” diye sorunca:
Ecik de Bücük de Küçük de :
-“Bizim hiç haberimiz yok.” demişler. Demişler ama anneleri
de şaşırıp kalmış.
-“Aman nasıl olur? Burada sizden başka kimse yok. İçinizden
biri yalan söylüyor. Ama hanginizin olduğunu anlayamadım.” demiş ve çok
üzülmüş.
Ecik’in ise yalan söylemek pek hoşuna gimiş ve:
-“Oh ne iyi, ne iyi. Bundan sonra istediğimi yapar, sonra da
(ben yapmadım) der kurtulurum.” diye düşünmüş. O günden sonra yalan söylemeye
başlamış.
Yalancılığın çok kötü bir şey olduğunu sizler de
biliyorsunuz değil mi çocuklar? Eh, sizler yalan söylemenin kötülüğünü
bilirsiniz de Ecik, Bücük ve Küçük’ün anneleri bilmez mi hiç? Zavallı kadın
günlerce düşünmüş, taşınmış. Hangi çocuğun yalancı olduğuna bir türlü karar
verememiş. Sonunda bir çare gelmiş aklına.
-“Ben bu yalancı çocuğu kendi usulü ile yakalayayım da
görsün.” demiş.
Ecik’i, Bücük’ü ve Küçük’ü yanına çağırıp onlara üç kibrit
çöpü vermiş.
-“Bakın çocuklar, bu kibrit çöpleri büyülüdür. Hepinize
birer tane verdim. Yalancının çöpü biraz uzayacak. Bunlar bir saat yanınızda
kalsın. Kimin kibriti uzarsa onun yalancı olduğu belli olacak.” demiş.
Ecik, Bücük ve Küçük ellerine kibrit çöplerini alıp dışarıya
çıkmışlar. Ecik’i bir korku almış.
-“Eyvah, şimdi benim kibritim uzayınca yalancı olduğum
meydana çıkacak. Ne yapsam? Ne etsem?” diye düşünmüş durmuş. Sonunda
kibritinden birazcık koparıp onu kısaltmış.
-“Eh, böylece uzadığı belli olmaz.” demiş.
Bir saat sonra üç çocuk annelerinin yanına gitmişler.
Anneleri kibritleri ölçmüş. Ecik’in kibritinin kısa olduğunu görünce Ecik’e:
-“Hımm...” demiş. “Kibritinin uzayacağından korktuğun için
onu kısalttın. Değil mi? Demek ki yalan söyleyen senmişsin”.
O günden sonra hiç kimse Ecik’in sözüne inanmamış. Doğru
söylediği zaman bile Böcük’le Küçük’ü çağırıp onlara sorduktan sonra
inanmışlar.
Ecik, herkesin saygısını kaybettiği için çok üzülmüş,
yaptıklarına pişman olmuş. Bir daha hiç yalan söylememeye karar vermiş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder