Ak keçi ninenin evine
gizlice girer, onun kızarmış çıtır çıtır ekmeklerini alıp kaçarmış.
Nine de ekmeklerinin kaybolduğunu görünce, dili ile tam üç
kez “cık, cık, cık” yapar, “Allah Allah, bu ekmekleri gene kim aşırdı acaba?”
diye başını düşünceli düşünceli iki yana sallarmış.
Günlerden bir gün ninenin canına tak etmiş. Kapının arkasına
saklanıp hırsızı yakalamaya karar vermiş. Gidip dış kapının arkasına saklanmış,
beklemeye başlamış. Aradan çok geçmemiş, ak keçi ayaklarının ucuna basa basa
sessizce çıkagelmiş. Tam ekmekleri kapacağı sırada nine onu sakalından
yakalamış. Ak keçi kaçayım derken sakalı kopmuş, ninenin elinde kalıvermiş.
Ak keçi, sakalının kopmasına çok üzülmüş.
-“Nineciğim, nineciğim sakalımı geri ver. Sonra köyüme dönünce
bana sakalsız keçi der, benimle alay ederler.” demiş. Nine de:
-“Önce sen git benim ekmeklerimi geri getir, ben de senin
sakalını geri vereyim.” diye sakalı vermemekte diretmiş.
Ak keçi hemen bir fırına gitmiş. Fırıncıya:
-“Fırıncı amca, fırıncı amca, ne olur bana birkaç ekmek ver.
Ekmekleri nineye götüreyim, nine de benim sakalımı versin. Yoksa köyüme gidince
bana sakalsız keçi derler.” demiş.
Fırıncı önce şöyle bir düşünmüş. Kocaman göbeğini “hart,
hart” diye kaşımış, sonra:
-“Sana ekmek vermesine veririm ama sen de bana biraz un
getir, o undan ekmek yapıp vereyim.” demiş.
Ak keçi hiç zaman kaybetmeden doğru değirmencinin yanına
gitmiş:
-“Değirmenci dayı, değirmenci dayı bana biraz un ver. Unu
fırıncıya götüreyim, fırıncı bana ekmek versin. Ekmeği nineye götüreyim, nine
de bana sakalımı versin. Yoksa köyümde bana sakalsız keçi diyerek alay
ederler.” demiş.
Değirmenci dayı hiç de
kötü kalpli birisi değilmiş:
-“Hay hay ak keçi. Sana hemen un verebilirim. Yalnız sen de
git bana biraz buğday getir. Ben de buğdayları değirmende öğütüp un yapayım,
sana vereyim.” demiş.
Ak keçi durup dinlenmeden, alnındaki terleri silmeden bir
harman yerine koşmuş. Orada harman sürmekte olan çiftçiye:
-“Çiftçi amca, çiftçi amca ne olur bana biraz buğday ver.
Buğdayı değirmene götüreyim, değirmenci bana un versin. Unu fırıncıya vereyim,
fırıncı bana ekmek versin. Ekmekleri nineye vereyim, nine de benim sakalımı
versin. Yoksa köyümde bana sakalsız keçi derler.”
Çiftçİ, dayı, doğrusu bu ya hiç de güçlük çıkarmak istememiş:
-“Tabii, tabii sen hiç merak etme ak keçi.” demiş. “Sana
istediğin kadar buğday veririm. Ama sen de git bana biraz başak getir.
Başakları harmanımda dövenimle saplarından ayırıp buğdayları vereyim.”
Ak keçi oraya en yakın bir buğday tarlasına koşmuş:
-“Ey buğday tarlası, buğday tarlası. Bana biraz
başaklarından ver. Başakları çiftçiye götüreyim, çiftçi bana buğday versin.
Buğdayı değirmene götüreyim, değirmenci bana un versin. Unu fırıncıya vereyim,
fırıncı bana ekmek versin. Ekmeği nineye götüreyim, nine de bana sakalımı geri
versin. Yoksa köyümde bana sakalsız keçi derler.”
Buğday tarlası:
-“Sana başaklarımdan verebilirim keçi kardeş.” demiş. Ama
sen de bana bol bol su getir. Su olmadan başaklarımı nasıl büyütür
olgunlaştırabilirim?”
Zavallı ak keçi yorgunluktan bitkin, hangi çeşmeden su
istesem diye kara kara düşünürken, o sırada gökyüzünden geçmekte olan küme küme
ak bulutlar keçiyi görmüş, ona öyle acımışlar, öyle acımışlar ki, gözyaşlarını
tutamamışlar, başlamışlar ağlamaya. Bulutların gözyaşları birer yağmur damlası
olarak buğday tarlasını ıslatmış. Tarlada ekinler büyüyüp olgunlaşmış, Tarla,
ekinlerinden koca bir demet ona vermiş. Keçi bunları çiftçiye götürmüş. Çiftçi
başakları harmanında döveni ile saplarından ayırmış, koca bir torba dolusu buğdayı
vermiş. Keçi buğdayları değirmenciye götürmüş, oradan un almış. Unu fırıncıya
vermiş, fırıncı da ona çıtır çıtır ekmekler pişirip vermiş. Keçi de ekmekleri
nineye götürmüş, nine de onun sakalını yerine takmış.
Artık ak keçi köyüne döndüğünde ona kimse sakalsız keçi
diyemeyecekmiş. Ya!...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder