Bir varmış, bir yokmuş.
Bir zamanlar bir ülkede Fatoş’la Ayşe isminde iki kardeş yaşarmış.
Bu iki kardeşten Fatoş ne kadar yardımsever ve çalışkansa,
Ayşe de o denli huysuz ve tembelmiş.
Günlerden bir gün anneleri Fatoş’la Ayşe’ye birer yumak ip
verip:
-“Ben misafirliğe gidiyorum. Evin işlerini iyi görün. Ben
dönünceye kadar da yumaklardan örebileceğiniz kadar örün” demiş, gitmiş.
Ayşe, annesinin sözlerini hiç umursamamış. Aylak aylak
dolaşmış durmuş. Fatoş, önce evin işlerini düzene koymuş, tam yumağı da alıp
örmeye başlayacakmış ki, nasıl olmuşsa olmuş, yumak elinden kayıp, yuvarlana
yuvarlana kapının önüne kadar çıkmış. Sonra da büyücek bir delikten içeri
düşmüş. Fatoş koşup yumağın düştüğü yere bir bakmış, bir de şaşırıp kalmış.
Nasıl şaşırmasın ki; yumağın düştüğü yerde, bölük pörçük eski eşyaların
arasında yaşlı bir nine yatıp duruyormuş. Fatoş;
-“Nineciğim, nineciğim. İzin verirseniz eğer aşağıya
ineceğim. Yumağımı alıp akşama yetiştireceğim” demiş. Nine de:
-“Olur kızım, in aşağı yumağını ara. Hazır gelmişken şu
saçlarımı da bir güzel tara” demiş.
Fatoş aşağı inip yumağını almış, ninenin saçlarını da
güzelce taramış. Sonunda başka isteği olup olmadığını sormuş. Nine:
-“Saçımdan bir tel ak, bir tel de kara saç kopar. Birbirine
sürt. İki su akacak. Sakın kara suda yıkanma, ak suya gir yıkan paklan, evine
öyle dön” demiş.
Fatoş ninenin dediklerinin hepsini yapmış. Ak suda yıkanıp
çıkmış. Bir de bakmış ki; görünürde ne nine var, ne de ninenin eşyaları. Yumağı
da örülmüş bir tarafta durmuyor mu? Fatoş hemen örgüsünü alıp evine dönmüş.
Meğer çocuklar, Fatoş’un yıkandığı su sihirli imiş. Fatoş ak
suda yıkanınca bir güzelleşmiş, bir güzelleşmiş ki sormayın.
Derken akşam olmuş. Fatoş’un annesi ile kardeşi eve
dönmüşler. Fatoş’u görünce tanıyamamışlar. Önünde eğilip:
-“Ey güzeller güzeli, çok mu oldu evimize geleli?” diye
sormuşlar.
Fatoş kendini tanıtıp, başından geçenleri anlatınca, Ayşe de
eline yumağını alıp:
-“Beni de o ninenin yanına götür, ben de güzelleşeyim”
demiş.
Fatoş, kardeşini ninenin bulunduğu deliğin önüne getirmiş.
Ayşe yumağı delikten aşağı atmış, sonra da eğilip:
-“Hey nine nine, yumağımı versene” diye bağırmış. Ninecik
de:
-“Kalmadı bende kıpırdayacak hal. İn aşağı yumağını kendin
al” demiş. Ayşe aşağı inmiş, bu kez de nine:
-“Kızım gelmişken şu çamaşırlarımı da bir değiştirir misin_
Çok halsizim” demiş. Ama kötü kalpli kız:
-“Ben buraya senin çamaşırlarını değiştirmeye gelmedim. İki
tel saçını almaya geldim” demiş. Saçlarını koparmak için ninenin üstüne
saldırmış. Birden ninenin saçları kapkara olmuş. Ayşe, hangisini koparacağını
bilememiş. Sonunda iki tel koparıp birbirine sürtmüş. İki kara su akmış. O da
birinde yıkanıp evine dönmüş.
Ayşe öyle çirkinkleşmiş, öyle çirkinleşmiş ki, annesi ile
Fatoş onu tanıyamamışlar. Ayşe başından geçenleri anlatınca, Fatoş çok üzülmüş.
Hemen ninenin yanına koşup kardeşini eski haline getirmesi için rica etmiş, ama
nine:
-“Benim sana söyleyecek sözüm yok. Kardeşin gelsin de ne
istiyorsa kendisi söylesin” demiş.
Fatoş gidip kardeşini ninenin yanına göndermiş. Niye
Ayşe’ye:
-“Artık benim elimde birşey yok. Yalnız şunu kafana iyice
sok; ne zaman ki kötü kalbin düzelir, işte o zaman yüzün de güzelleşir” demiş
ve ortadan kaybolmuş.
Doğru mudur, yalan mıdır bilemeyiz ama çocuklar, derler ki;
Ayşe o günden sonra kimselere kötülük etmemiş, herkesin yardımına koşmuş da,
ancak bir yılda kötü kalbini düzeltebilmiş. Böylece de çirkinlikten kurtulup
güzelleşmiş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder