Evvel zaman içinde, salbur saman içinde, yolda gördüm üç
cüce. Ben cüceleri görünce; dedim “Haliniz nice?” . bir dedi “iyice”, biri
başını eğdi, öteki içini çekti inceden ince. “Bir masalım var. Dinler misiniz?”
deyince, hepsi birden “dinleriiiiiiiz” diye bağırdılar. Koşup, tüm çocukları
çağırdılar. Çocuklar bir araya gelince, şaştım kaldım onlardaki sevince.
Aralarında sizlere de rastladım. Hiç durmayıp bu masalı anlatmaya başladım.
Bir zamanlar, karlı dağların ötesinde, büyük bir ülkenin
başında çok akıllı bir padişah yaşarmış.
Eğer herhangi bir yabancı, ülke halkından birine, padişahın
nasıl bir insan olduğunu soracak olursa, sorduğu insan yaşlı ise hemen
ciddileşir, önce başını kaşır, sonra sakalını bir güzel sıvazlar, daha sonra da
“doğrusu” dermiş, “Bizim padişahımız dünyanın en iyi padişahıdır”. Yok eğer
sorduğu kimse gençse, gençlerin sakalı olmadığı için o sadece başını kaşıyıp,
“gerçekten de bizim padişahımız gibi iyi bir padişah yer yüzünde bulunmaz”
dermiş.
Evet,
evet çocuklar aynen böyle olmasa da, aşağı yukarı ülke halkı padişahı için
böyle düşünür ve böyle söylerlermiş.
Bu padişahın birbirine hiç benzemeyen iki de oğlu varmış.
Büyük oğlunun ismi Güçlü, küçüğününki ise Bilge imiş.
Güçlü, alabildiğine iri yarı, adı gibi de güçlü kuvvetli
imiş. Öyle ki, ülkede onu yenebilecek tek bir insan yokmuş. Bu denli güçlü
oluşu yetmiyormuş gibi, her gün sabahları kalkar, türlü türlü spor yaparak
gücünü daha da arttırırmış.
Bilge ise, son derece cılızmış. Birisi şöyle kuvvetlice bir
üfleyecek olsa yere düşmesi işten bile değilmiş. Ama bunun yanında o da çok
bilgili imiş. Hiç durmadan okur, bilgisine bilgi katarmış. Ülkede onunla bilgi
yarışına girebilecek tek insan bulunmazmış.
Günlerden bir gün padişah, iki oğlunu da yanına çağırtıp
onlara şöyle sormuş:
-“Çocuklarım biliyorsunuz, elli yılı aşkın bir zamandan beri
ülkeyi yönetmekteyim. Ben ülkemin başına geçtiğim zaman, açlık ve sefalet kol
geziyordu. Çoğunluk hayatından memnun değildi. Elli yılda ülkemi dünyanın en ileri
ülkesi yaptım. Sizce başarımı neye borçluyum?”.
Padişahın büyük oğlu Güçlü:
-“Babacığım” demiş. “Bu sorunun cevabını ben çok iyi
biliyorum. Başarınızın nedeni, sağlıklı ve çok güçlü oluşunuzdur. Öyle
güçlüsünüz ki, bu gücünüzü gören ülke halkı size nasıl karşı çıkabilir? Dünyada
gücün yapamayacağı tek bir şey yoktur. Bence başarınızın nedeni budur.”
Padişah büyük oğlunu dinledikten sonra, küçük oğluna dönmüş:
-“Sen ne düşünüyorsun? Sence de başarımı güçlü ve sağlıklı
oluşuma mı borçluyum?” diye sormuş.
Bilge:
-“Ben
bilginin ve inancın, kaba kuvvetten daha etkin olduğuna inanıyorum. Bana göre
sizin başarınızın nedeni çok bilgili ve inançlı oluşunuzdur. Bu sayede bütün
güçlükleri yenip ülkemizi ileri bir ülke haline getirdiniz.” diye
cevaplandırmış.
Padişah
her iki oğlunu da dinledikten sonra, Güçlü’ye:
-“Doğuda
oldukça ileri bir ülke vardır. Adı US ülkesi. Halkı çok bilgilidir. Orada
başkani iki yılda bir seçimle başa gelir. Bir yıl sonra yine başkan seçimi var.
Oraya git, eğer kendini kabul ettirip başkan seçilebilirsen haklı olduğunu
anlar, dönüşünde seni ülkeye padişah yaparım. Yoksa bir de kardeşini denerim”.
demiş.
Güçlü,
sevinçle kısa zamanda yol hazırlığını yapıp US ülkesine gitmiş. Gerçekten de US
ülkesinde herkes seçim uğraşısı içinde imiş. Ülkenin başkan adayları teker
teker kürsüye gelip öyle akıllıca sözler ediyorlarmış ki, dinleyenler hayran
olup alkışları ile beğenilerini dile getiriyorlarmış.
Güçlü
de başkanlığa aday olduğunu söylemiş. Onu da kürsüye çıkarmışlar. Halk büyük
bir dikkatle bu yeni adayı dinlemeye koyulmuş. Güçlü o güne kadar kafasını pek
çalıştırmadığı için, önce ne diyeceğini bilememiş, şaşırmış. Sonra pazularını
şişirip göğsünü ileri doğru çıkarmış:
-“Sevgili vatandaşlarım” demiş. “Bu ülkede benim kadar
kuvvetli tek insan yoktur. Varsa karşıma çıksın. Ben istesem dağları devirir,
en büyük kayaları tersine çeviririm.”
Çevrede Güçlü’yü dinleyenler onu alkışlayacaklarına
başlamışlar kahkahalarla gülmeye. Güçlü durumu görünce çok sinirlenmiş.
Yumruklarını sıkıp gülenlere tehditler savurmuş. Onu güçlükle kürsüden
indirmişler. O günden sonra, zorla kürsüye çıkıp bağırıp çağırmış. Adaylara
kuvvet gösterisine kalkışmış. Bir yılın sonunda, seçimleri kazanamadan süklüm
püklüm ülkesine dönmüş.
Padişah
bu kez Bilge’ye:
-“Sen
de batıdaki DEMİRYUMRUK ülkesine gideceksin.” demiş. “Bu ülke halkı çok
bilgisizdir. İyi bir başkana ihtiyaçları var. Bilgili bir kimse başa geçmezs,
kısa zamanda ülke yok olabilir. Sen bilgiye çok güveniyorsun. Oraya git. Eğer
başkan seçilebilirsen, süren dolunca buraya dönersin. Seni ülkeye padişah
yaparım. Yoksa bir çaresine bakarım.”.
Bilge
de vakit kaybetmeden DEMİRYUMRUK ülkesine gitmiş. Gitmiş ama gittiğine de
gideceğine de bin pişman olmuş. Çünkü ülkede güçlü güçsüzü eziyor, kan gövdeyi
götürüyormuş. Halk kavgalardan çalışamaz hale gelmiş. Yoksulluktan, açlıktan
can çekişiyorlarmış.
Bilge
kürsüye çıkıp, yaptıklarının yanlışlarını, kavga ve kaba kuvvetle hiçbir şeyin
halledilemeyeceğini anlatmaya çalışmış. Ama onu hemen alaşağı edip bir güzel dövmüşler. Çaresiz o da
bir yıl sonra hiçbir şey başaramadan ülkesine dönmüş.
Padişah
bakmış ki, iki oğlu da çok üzgün, onlara:
-“Çocuklarım,
ben her ikinizin de başkan seçilemeyeceğini biliyordum. Aslında güçlü ve
sağlıklı olmak da, bilgili ve inançlı olmak da çok önemlidir. Yeter ki ortamını
bulmuş olsun. Ortamını bulmazsa hiçbir işe yaramaz. Ben kendi gücümden ve
sağlığımdan önce ülke halkının sağlıklı ve güçlü olmasını düşündüm. Halkımın da
benim kadar bilgili ve inançlı olmasına çalıştım. Her iyi şeyde önce halkımı
düşündüm. İşte benim başarımın asıl nedeni budur. Ama üzülmeyin. Ülkenin
yönetimini her ikinize birden bırakıyorum. İkiniz birbirinizin eksiklerini
tamamlayarak ülkeyi iyi bir şekilde yönetebilirsiniz. Ben artık çok yaşlandım.”
demiş.
Güçlü
ve Bilge babalarının sözlerini hiç akıllarından çıkarmamışlar. Ülkelerini çok
iyi yönetmişler....
Gökten
üç elma düştü. Biri bu hikâyeyi yazana, biri okuyana. Üçüncüsü de ?..... Üçüncüyü
en iyisi yarıya bölelim. Üçüncü elmanın yarısı bu hikâyeyi yazanın, diğer
yarısı da okuyanın en çok sevdiği kimse, onun olsun.
Ee.....
Ne yapalım? Yarım elma gönül alma.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder