Bundan çok çok seneler, seneler önce, cumhuriyetin yok
krallığın çok olduğu devirlerde, küçücük bir ülkenin başında kocaman bir kral
yaşarmış. Kral da kralmış haaa.. Bir sözünü iki ettirmez, karşısındaki
insanların yüzlerini hiç güldürmezmiş.
Günlerden bir gün hırçın kralın güzeller güzeli bir kızı
dünyaya gelmiş. Güzel kız büyüyüp okul çağına gelince babasına:
-“Babacığım ben ne zaman okula gideceğim?” diye sormuş.
Hırçın kral:
-“Hiçbir zaman.” diye haykırmış.
Küçük kız:
-“Ama babacığım, ben okula gidip bilgi sahibi olmak
istiyorum.” deyince de kral büsbütün öfkelenmiş.
-“Kimler okur biliyor musun? Ekmek parası kazanmak zorunda
olanlarla, çirkinler okur. Sen bir kral kızısın, neyin eksik? Okuyup da o güzel
kafanı niçin yoracakmışsın?” diye bas bas bağırmış.
Güzel kız babasının davranışından öyle üzülmüş, öyle
üzülmüş, öyle üzülmüş ki, kral kızı olduğuna da, güzel olduğuna da pin pişman
olmuş. Okula giden çocukları gördükçe yemeden içmeden kesilmiş, hastalanıp
yataklara düşmüş. Kral gene de fikrinden caymamış.
Böylece aylar ayları, yıllar da pek çok yılları kovalamış. Güzel
kız büyüyüp evlenecek çağa gelmiş. Kralın kızının güzelliğini işiten pek
çokları, onunla evlenmek için elçiler göndermişler. Ama hırçın kral:
-“Benim kızım ancak dünyanın en büyük padişahı olan
Türkistan padişahının oğluyla evlenebilir.” diye tutturmuş.
Türkistan padişahının da bir oğlu varmış ki sormayın.
Yiğitlikte de, bilgide de, yakışıklılıkta da eşi bulunmazmış. Eee... Böyle bir
oğula kim kızını vermek istemez ki? Ne ise, sözü uzatmayalım. Hırçın kralın
sözleri kılaktan kulağa dolaşmış, sonunda gidip Türkistan padişahının oğluna
ulaşmış. Padişahın oğlu da, güzelliği dillere destan olan kralın kızını merak
edip görmek istemiş. Çok geçmeden isteği yerine gelmiş. Kızı görmesi ile de
aşık olması bir olmuş. Gidip annesine:
-“Anneciğim, hırçın kralın kızını gördüm, çok beğendim.
Sizler uygun görürseniz onunla evlenmek istiyorum.” demiş.
Padişahın
hanımı bu habere çok sevinip hırçın krala haber salmış.
Kızını görmeye geleceklerini işitince kralın hayatında ilk
kez yüzü gülmüş. Sevincinden o gece uyku uyuyamamış. Sabah olunca da kızını
çağırtıp ona:
-“Bak kızım, bu gün bize, dünyanın en büyük padişahının
hanımı, seni beğenirse oğluna istemeye gelecek. Padişahın hanımı ile konuşurken
çok dikkatli ol. Şöyle yüksekten yüksekten konuş. Büyük şeylerden söz et.” diye
sıkı sıkı tembih etmiş.
Padişahın hanımı gelince güzel kız bir sandalye bulup onun
üstüne çıkmış ve:
-“Balina, fil, aslan, kaplan, gergedan” diye bildiği bütün
büyük hayvanların adını sayıp dökmüş.
Hırçın kral hırsından ne yapacağını bilememiş. Kızına:
-“Aman kızım ne yapıyorsun?” diye bağırmış.
Güzel kız:
-“Ne yapayım babacığım? Sizin arzunuzu yerine getirdim. Siz yüksekten konuş
demiştiniz. Onun için sandalye üzerine çıkıp konuştum. Büyük şeylerden söz et
dediğiniz için de tanıdığım en büyük şeyleri saydım. Neden kızdığınızı bir
türlü anlayamıyorum.” demiş.
O zaman hırçın kral kızını okutmadığına bin pişman olmuş.
Kızının bu davranışından çok utanmış. Padişahın hanımına, kızının okumayı çok
istediğini, fakat suçun kendinde olduğunu anlatmış.
Padişahın hanımı:
-“Güzel kızınızı oğluma almaktan vazgeçmiştim ama madem ki
suç onda değilmiş, hemen bir öğretmen tutup okutalım. Sonra da oğlumla
evlendiririz. İnsan ne kadar çok bilirse o kadar çok değerlidir.” demiş.
Güzel kız padişahın oğlu ile evleneceğine çok seviniyormuş
ama onu asıl sevindiren, bundan sonra okuyup bilgi sahibi olabilmesi imiş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder