Yıllarca önce, küçük
güzel bir kentin çok iyi kalpli bir valisi varmış. Vali öyle iyi, öyle
yardımsevermiş ki; kentte kimin işi ters gidecek olsa, hemen onun kapısını
çalar yardım isterlermiş. İyi kalpli vali de herkese elinin yettiği, sözünün
geçtiği kadar yardım eder, kimseyi boş çevirmezmiş. Vali, yalnız insanları
sevip onların yardımına koşmakla kalmazmış, hayvanları da çok severmiş. Onlara
eziyet edenleri kınar, hatta cezalandırırmış. Ama gene de pek çok kentli
hayvanlara hiç acımaz, fazla çalıştırır, az yiyecek verirlermiş. Hele bazıları
hayvanlarını döver, aç bırakırlarmış.
Günlerden bir gün iyi kalpli vali:
-“ Ne yapsam, ne etsem de şu insanları kötü
alışkanlıklarından vazgeçirtip, hayvanları sevdirebilsem? Onlara iyi davranmayı
öğretebilsem.” diye düşünmüş, düşünmüş. Sonunda aklına bir çare gelmiş. Hemen
ilgilileri yanına çağırıp:
-“Tez kente bir çığırtkan salın, bir sene sonra hayvanlar
arasında bir yarışma düzenleyeceğim. Hayvanına en iyi bakana bir torba dolusu
altını ödül olarak vereceğimi duyurun.” demiş .
E.... Bir torba dolusu altını duyup da yarışmaya kim
katılmak istemez ki? Hayvanları sevenler olsun, sevmeyenler olsun, çığırtkanın
sözlerini duyan herkes başlamış harıl harıl hayvan yetiştirmeye. Bir sene nedir
ki? Günler günleri, aylar ayları takip etmiş, bir sene de göz açıp kapayıncaya
kadar geçip gitmiş. Yarışma günü de gelip çatmış. Herkes bir sene boyunca bakıp
büyüttüğü, sevip övündüğü hayvanını alıp yarışma yerine gitmiş. Yarışmaya
kimler katılmamış ki? Yaşlı ninelerden tutun da küçücük çocuklara kadar herkes
hayvanını alıp yarışma yerine koşmuş. Uzun tüylü değişik gözlü kediler, renk
renk kuşlar, büyüklü küçüklü çeşit çeşit köpekler, kırmızı ibikli horozlar,
hatta hatta inatçı keçiler bile varmış.
Yarışma tam kırk gün kırk gece sürmüş. O kadar iyi bakımlı
hayvan içinden birinciyi seçmek kolay mı? Vali bile işin içinden nasıl
çıkacağını bilemez olmuş. Kırkıncı günün sonunda tam birinciyi ilân
edeceklermiş ki, bir adam koşarak valinin yanına gelmiş:
-“Sayın valim, sayın valim. Birinciye vereceğimiz ödülün
üzerine pis bir kedi yatmış, kimseyi ödüle yaklaştırmıyor. Yaklaşanı
tırmalıyor. İyilikle kalkmayacak, döverek kaldıralım mı?” diye sormuş.
Vali kaşlarını çatıp:
-“Olmaz öyle şey. Hayvanları dövmek yok.” demiş ve kedinin
bulunduğu yere gitmiş. Bir de ne görsün? Bu, kulakları, kuyruğu kesik kör bir
kedi değil mi imiş? Vali bu zavallı hayvanı görünce ona çok acımış ve:
-“Bu kedinin sahibi kimse çabuk bulun buraya getirin.
Zavallı hayvanı bu hale koyduğu için onu cezalandıracağım.” diye bağırmış.
İlgililer hemen etrafa dağılıp kör kedinin sahibini aramaya
başlamışlar. Çok geçmeden yaşlı bir adamla çıkagelmişler. Yaşlı adam:
-“Sayın valim. Kör kedinin sahibi ben de değilim. Ama
sahibini tanıyorum. Onun sahibi, buraya oldukça uzak bir yerde oturan küçük bir
çocuktur. Dilerseniz gider getiririm.” demiş. Vali:
-“Daha ne duruyorsun? Git, hemen onu buraya getir. Çocuk
falan dinlemem, onu cezalandıracağım.” demiş. Yaşlı adam valinin yüzüne
hayretle bakıp:
-“Ben de büyük ödülü vermek için aradığınızı sanmıştım. O,
cezalandırılacak bir çocuk değildir.” diye karşılık vermiş. Vali:
-“Cezalandırılacak çocuk değil midir? Baksana kediyi ne hale
koymuş.” diye bağırmış.
-“A....Şimdi anladım neden cezalandırmak istediğinizi. Ama
yanılıyorsunuz efendim. Kediyi bu hale o koymadı. O, kediyi bulduğu zaman, kulakları,
kuyruğu kesik, gözleri oyulmuş, bir çukurda ölmek üzere idi. Evine götürüp
günlerce yaralarını onardı, yedirip içirdi. Onun yaşamasını sağladı. Şimdi bu
kör kedi, nerede olursa olsun, sahibinin geldiğini anlar ve ona koşar. Madem ki
ödülün üzerinden kalkmasını istiyorsunuz, çocuğu çağıralım.” demiş.
-“Peki bu iyi kalpli çocuk yarışmaya neden kör kedisi ile
katılmadı?” diye vali sormuş. Yaşlı adam:
-“Kesin olarak bilmiyorum ama o; kediyi ödül almak için
değil, hayvanları sevdiği için kurtardı. Hem bu kadar güzel hayvan arasında kör
kediyi birinciliğe kim seçer?” diye acı acı gülmüş. Vali:
-“Kör kedinin ödülün üzerinden kalkmak istemeyişinin nedeni
buymuş demek. Bu ödüle onun sahibi kadar kim lâyık olabilir? Ödülü kör kedinin
sahibine veriyorum.” demiş.
Kör kedinin bilerek mi yoksa bilmeyerek mi böyle
davrandığını bilemeyiz ama çocuklar, sahibi ödül alınca kör kedinin neşe ile
mırıl mırıl şarkılar söylediğini bilmeyen kalmamış.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder