18 Ocak 2017 Çarşamba

Murat'ın Ayakkabıları



         Murat, orta halli bir ailenin üç çocuğundan en küçüğü imiş. On yaşındaymış. Babaları  Necmi Bey, belediyede memurmuş. Kazancı ile aileyi güçlükle geçindirebiliyormuş. Ama ailede mutluluk hüküm sürüyormuş. Herkes biribirini son derece sevip sayıyormuş. Onları tanıyan bilenler aile yapılarına gıpta ile bakıyorlarmış.
         Bir bayram arifesinde Necmi Bey üç çocuğunu yanına alıp çarşıya çıkmış. Onlara ayakkabı alacakmış. Çocukların ayakkabıları hayli eskimişmiş. Fakat ayakkabılar çok pahalı imiş. Sonunda Necmi Bey mevcut parası ile ancak iki çocuğuna ayakkabı alabilmiş. Küçük oğlu Murat’a üzülerek:
         -“Paramız yetişmedi, önümüzdeki ay da sana ayakkabı alırız olmaz mı?” demiş.
         Murat babasına belli etmemeye çalışmış ama oldukça üzülmüş. Bunu sezen babası:
         -“Üzülme yavrucuğun. Senin ayakkabılarını da tamir ettirir, boyattırırız, yeni gibi olur. Hem biliyorsun, bu kadarını da bulamayan dünyada ne çok çocuk var. Bunun için Allah’a şükretmelisin.” demiş, sonra da cebinden para çıkartıp:
         -“Haydi şimdi git fırından ekmek al gel. Nerede ise öğle olacak, annen yemeğe bizi bekliyordur.” diyerek onu fırına göndermiş.
         Küçük Murat fırından ekmekleri alacağı sırada, ayağına birşey takılmış. Eğilip bakmış. Bu oldukça kabarık, siyah renkte bir erkek cüzdanı imiş. Biran cüzdanı alıp almamakta tereddüt etmiş. Çünkü annesi ile babası onlara hep başkalarına ait olan şeyleri almamalarını tembihlerlermiş. Ama sonra, “Ben almasam başkası alır. Hem alacak olan belki de bizden daha varlıklı birisidir. Oysa babamın bana ayakkabı alacak parası bile yok. Hem bu hırsızlık değil ki. Buldum. Almamda bir sakınca olmamalı.” diye düşünüp cüzdanı yerden almış ve cebine koymuş. Sonra ekmekleri de alıp evin yolunu tutmuş. Yol boyunca yaptığı davranışın doğru olup olmadığını düşünüp durmuş.
         Eve geldiğinde babası bir sandalyeyi tamir ediyormuş. Biraz kuşkulu, biraz sevinçli, babasına bir cüzdan bulduğunun müjdesini vermiş. Necmi Bey işinden başını kaldırıp hayretle sormuş:
         -“Cüzdan mı buldun? Nerede?”
         Murat:
         -“Evet babacığım. Fırının orada buldum. Düşündüm ki ben almasam başkası alacak. Fırıncıya da versem, fırıncı dürüst biri değilse içedebilir. Ben de onun için alıp getirdim. Hem bizim ihtiyacımız var, bu para işimize yarar.”
         Necmi Bey:
         -“Fırının az ilerisinde bir polis kulübesi var. Biliyorsun değil mi? Polise gidip haber vermeyi akıl edemedin mi?”
         -“Onu da düşündüm ama babacığım, siz hep (dürüstlüğün meslek ile ilgisi yoktur. Bazı meslek sahipleri dürüst olur, bazıları olmaz diye bir kural yoktur. İnsanları tek tek değerlendirmeli. Öyleleri vardır ki aç kalsalar bile harama başlarını çevirip bakmazlar. Öyleleri de vardır ki, paranın pulun içinde yüzdükleri halde fırsatını buldukça çalmakta tereddüt etmezler) demez miydiniz? Ben de bu polisi iyi tanımadığım için ona parayı teslim edemedim. Hem bu parayı ben almasaydım bir başkası alıp afiyetle yiyecekti. Çalmadım ki, buldum. Şimdi bu para ile bana güzel bir ayakkabı alırsın babacığım.”
         Necmi Bey, düşünceli düşünceli yerinden kalkıp divana oturmuş ve Murat’a:
         -“Bak yavrucuğum. Söylediklerinin pek çoğunda haklısın ama bir sözünü hiç mi hiç beğenmedim. (Ben yapmasam başkası yapardı) diyorsun. Başkalarının ne yaptığı bizi ilgilendirmez. Başkaları hırsızlık da yapabilir, dolandırıcılık da yapabilir, adam da öldürebilir. Onlar bunları yapıyor diye biz de mi yapalım? İnsan başkalarının yanlışlarını düzeltemez ama kendi yanlışını düzeltebilir. Herkes kendi yanlışını değil de karşısındakinin yanlışını düzeltmeye kalkarsa hiçbir şey elde edemez. Ama herkes kendi yanlışını düzeltirse, o zaman yanlışlar yok olur. İnsan bazan kendi yanlışlarını düzeltmekte bile güçlük çekerken, başkalarının yanlışını nasıl düzeltebilir ki? Kaldı ki, sen bununla da kalmıyorsun. Başkasının yanlışını düzeltmekten öte, onun yaptığı yanlışı yapmaya kalkıyorsun. Herkes bu davranış içine girerse,  bu dünya yaşanmaz hale gelir. Bir düşünsene. Bize en doğrusunu yapmak düşer.” demiş, sonra da Murat’tan cüzdanı isteyip içindeki paraları saymış. Bu para ile rahat rahat her istediklerini alabilirlermiş. Necmi Bey, ömründe bu kadar parayı birarada hiç görmemişmiş. Cüzdanda paradan başka evrak ve iki çocuk resmi varmış. Tesbit sonucu:
         -“Bunlar bize emanet sayılır, emin bir yere koyalım.” deyip bir beze sararak sandığın altına yerleştirmiş.
         Murat:
         -“Babacığım, sahibini bulamazsak o zaman ne olacak?” diye sormuş. Necmi Bey:
         -“Bulmak için elimizden geleni yapacağız. Uzun süre dokunmadan bekleteceğiz. Gene de bulamazsak, sahibinin hayrına fakir fukaraya dağıtırız.”
         Baba oğul birlikte fırına gitmişler. Necmi Bey fırıncıya:
         -“Buraya cüzdanını düşüten birisi geldi mi?” diye sormuş.
         Fırıncı heyecanla:
         -“Ne o hayrola cüzdan mı buldunuz? Nasıl birşeydi? İçinde çok para var mıydı?” demiş.
         Necmi Bey, cüzdanın şeklini, rengini söylemeden yalnız:
         -“İçinde bir miktar para var. Arayan olursa bizim eve gönder. Şimdi ben bir de şuradaki polise haber vereceğim.” demiş.
         Necmi Bey henüz sözünü bitirmiş ki şişman bir adam fırından içeriye heyecanla dalmış:
         -“Afedersiniz, cüzdanımı kaybettim. Acaba bulan oldu mu?” diye sormuş.
         Necmi Bey:
         -“Cüzdan ne renkti, içinde ne vardı?” diye sormuş.
         Gelen adam, cüzdanın siyah olduğunu, paranın miktarını, bazı evrak ve iki resim olduğunu doğru olarak söylemiş.
         Necmi Bey:
         -“Tamam” demiş. “Cüzdanınızı oğlum bulmuş. Bir zahmet bizim eve gidelim, size teslim edeyim.”
         Adamcağız sevincinden nerede ise Necmi Bey’le Murat’ın boynuna sarılacakmış. Durmadan:
         -“Allah sizden razı olsun. Demek bu devirde hâlâ böyle insanlar yaşıyormuş.” diyormuş.
         Evde Necmi Bey parayı tek tek sayıp adama teslim etmiş. Adam:
         -“Ben çok nüfuzlu biriyim. Herhengi bir işiniz olursa derhal yapabilirim. Ayrıca bu paradan bir miktarını Murat’a ödül olarak vermek istiyorum. Lütfen kabul edin.” demiş ve paranın içinden bir miktar çıkarıp Necmi Bey’e uzatmış. Bu para ile bir çift değil, birkaç çift ayakkabı satın alınabilirmiş. Necmi Bey:
         -“Sağolun ama biz bu parayı alamayacağız. Oğlum sadece gerekeni yaptı, biz ödülü Allah’tan bekleriz. Sizin verdiğiniz bu ödül, bizim beklediğimiz ödüle halel getirebilir” demiş ve adamın bütün ısrarlarına rağmen parayı almamış.
         -Murat, kalbinin ta derinliklerinden babasına karşı öyle büyük bir sevgi duymuş ki, o anda değil ayakkabı, ne alınırsa alınsın gözünde yokmuş. Koşup babasını sevinçle kucaklamış.
         Şişman adam oradan ayrılırken şaşkınlık içinde imiş. Az sonra, cebindeki paranın kendisini müthiş rahatsız ettiğini hissetmiş. Para bulunduğu yeri sanki yakıyormuş. Meğer adam o parayı birinden rüşvet olarak almışmış.
         Şişman adam hemen rüşvet aldığı adama gidip, bu rüşveti kabul edemeyeceğini söylemiş. Rüşveti veren hayretle:
         -“Ne oldu, sizi kızdıracak birşey mi yaptık? Miktar az geliyorsa biraz daha arttırabiliriz.” demiş.
         Şişman adam:
         -“Ne kadar arttırırsanız arttırın, gözümde yok artık. Ben hayatım boyunca önemli birisi olmak için çalışıp durdum. Bunun için de, paranın, şöhretin en önemli şeyler olduğunu sanıyordum. Hedefime varmak amacıyla, helal-haram demeden çalıp çırptım. Şimdi apartmanlarım, yazlıklarım, arabalarım var. Ama bunları kazanırken, her seferinde bir batağa saplandığımı hissediyordum. Bugün dersimi aldım. Öyle bir insanla karşılaştım ki o karşımda bir dağ, bense bir pire kadar değersizdim. O anda yer yarılsa da içine gireyim istedim. Meğer insanın asıl güçlüsü, değerlisi, karakteri en düzgün olanı imiş. Bunu anladım. Tövbe edeceğim ve bir daha asla pis işlere girmeyeceğim.” diyerek oradan hızla uzaklaşmış.
         İyilikler de kötülükler de bazan bulaşıcı olabilirler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder