Bir varmış, bir yokmuş. Doğrusunu isterseniz çocuklar,
nelerin yok olduğunu bilemeyiz ama; bir zamanlar, ülkenin birinde Tembel Ali
diye birisi varmış.
Derler ki, Ali öylesine tembel, öylesine tembelmiş ki,
susadığı veya acıktığı zaman bile tek gözünü aralar, sadece “Ana su” ya da “Ana
ekmek” der, sonra da “of, gene çok yoruldum” diye düşünür, yeniden gözünü
kapatıp dinlenmeye başlarmış. İşte bu yüzden yöresindekiler ona hep (Tembel
Ali) derlermiş.
Eh, bu denli tembel olur da Ali’nin tembelliği dilden dile
dolaşmaz mı? Dilin kemiği yok derler ya... derken günün birinde Ali’nin
tembelliği padişahın kulağına kadar gitmiş.
Padişah Ali’nin anasına çok acımış. “Vah zavallı kadın. O
tembel çocuğun kahrını nasıl çekiyor?” demiş. Padişahın güzeller güzeli bir de
kızı varmış. O sırada o da orada imiş. Padişah böyle söyleyince kızı da:
-“Ama babacığım, bence asıl kabahat Ali’nin anasında. O
Ali’nin her dediğini yapmasa Ali de bu denli tembel olmazdı.” demiş. Padişahın
kızı böyle söylemiş söylemesine ama, dediğine diyeceğine de bin pişman olmuş.
Çünkü birden gazaba gelen padişah, kızına:
-“Madem böyle düşünüyorsun, seni Tembel Ali ile
evlendiriyorum. Bakalım onu nasıl yola getireceksin?” demiş.
Zavallı padişah kızı ne yapmış ne etmişse babasını bir türlü
fikrinden caydıramamış. Güzel kız, Tembel Ali’ye gelin olmuş. Tembel Ali’nin
ise dünyadan haberi yok. Yattığı yerden şöyle bir doğrulup da ne oluyor, ne
bitiyor diye bakmaya bile üşenmiş.
Padişahın kızı evlenir evlenmez ilk işi bir eşek satın almak olmuş. Tembel Ali uyanıp tek gözünü aralayarak su isteyince, bir kaba su koymuş, bir adım ötede durmuş. “Hadi bakalım, bir adım at da suyu kendin al, iç.” demiş.
Zavallı Ali önce umursamaz görünmüş, biraz beklemiş. Derken
büsbütün susamış. Bir suya bakmış, bir üşenmiş. Daha fazla dayanamamış, bir
adım atmış, padişahın kızı bir adım gerilemiş. Derken kapının dışına kadar
çıkmışlar. Padişahın kızı hemen Ali’yi aldığı eşeğe bindirip, düşmesin diye
iplerle bir güzel bağlamış. Sonra da:
-“Bu eşekle bol bol gez de senin adın bundan böyle Ali Gezer
olsun. Ne zaman eşeğin üzerini altınla, parayla doldurursan, o zaman geri
dönersin.” demiş.
Eşek gitmiş, Ali gitmiş. Eşek gitmiş, Ali’cik gitmiş. “Garip
kuşun yuvasını Allah yaparmış” derler. Ali de gide gide arıların terkettiği bal
dolu bir kovana rastlamış. Elini üşene üşene uzatıp bir parmak bal almış.Bir
parmak, bir parmak daha derken, karnını güzelce doyurmuş, sonra da yoruldum
diye tam uyuyacakmış ki, yöresindeki sinekler Ali’nin etrafına üşüşmüş. Kirli
ellerine konup onu bir türlü uyutmamışlar. Ali daha fazla dayanamamış. Elini
kaldırıp olanca gücü ile bir tokat indirmiş. Bir de ne görsün, sineklerin
birçoğu ölmüş, bir çoğu da yaralı değil mi? Bu işe kendisi de pek çok şaşırmış.
Tembel Ali:
-“Vay be.” demiş. “Meğer ben ne yiğitmişim de haberim
yokmuş.”
Hemen oturup ölen sineklerle yaralıları saymış. Bakmış, tam
kırk ölü, kırk tane de yaralı. Bir canlılık gelmiş Tembel Ali’ye. Eşeğin
üzerinde şöyle bir doğrulup:
-“Hey...” diye bağırmış. “Duyan duymayana haber versin.
Benim adım Ali Gezer. Bir vuruşta kırkını ezer, kırkı da yaralı gezer.” Böyle
bağırarak dolaşmaya başlamış.
Meğer padişah o sıralar bir harbe girmiş, nerede ise
yenilgiye uğrayacak. Öye bir kahraman arıyorlarmış ki; askerlere güç versin de
savaşı kazanabilsinler. Tembel Ali’yi görenler, padişahın huzuruna varıp:
-“Aman padişahım, ülkemize öyle bir kahraman gelmiş ki; bir
vuruşta kırkını eziyor, kırkı da yaralı geziyormuş. Olsa olsa bu savaşta, o güç
verebilir.” demişler. Padişah:
-“Hemen o kahramanı bulun. Ordunun başına geçirin.” diye
emir vermiş.
Gidip Ali’yi bulup askerlerin bulunduğu yere getirmişler.
Fakat Tembel Ali’nin eşeği bir sürü askeri karşısında görünce korkup ürkmüş.
Gerisin geri dönüp düşmanın bulunduğu yöne dört nala koşmaya başlamış. Bir
yandan eşek koşar, diğer taraftan Ali “Benim adım Ali Gezer. Bir vuruşta
kırkını ezer, kırkı da yaralı gezer.” diye bağırırmış.
Bütün bunları gören askerlere bir cesaret gelmiş.
-“Ne kahraman adammış bu Ali Gezer. Böyle bir kahramanın
arkasından kim gitmez?” deyip Tembel Ali’nin arkasına takılmışlar.
Düşman, karşıdan tozu dumana katmış, yıldırım gibi bir
ordunun geldiğini görünce korkup kaçmış. Böylece savaş kazanılmış ve Tembel Ali
de Kahraman Ali olup çıkmış.
Padişah, derhal adamlarını gönderip kahraman Ali’yi yanına
çağırtmış. Bir de bakmış ki; Ali’nin hiçbir yerinde yara izi dahi yok. Yalnız
küçük parmağı hafif çizilmiş. Onu da bir ağaca sürttüğü için berelenmiş.
Padişah önce Ali’yi kahramanlığından ötürü kutlamış, sonra mendili ile parmağını
bağlayıp bir heybe altın ve bir heybe de para verip yolcu etmiş.
Artık kendine güveni büsbütün artan Ali Gezer gururla evin
yolunu tutmuş.
Padişah kızı, Ali’yi böyle altınlar, paralar içinde görünce
gözlerine inanamamış ama Ali, serüvenini anlatıp, babasının mendilini de
gösterince hepsine inanmış. Hemen mendili yıkayıp saraya götürmüş. Padişaha:
-“Babacığım, dün bu mendili siz Ali’nin parmağına
bağlamışsınız. Yıkadım, getirdim.” demiş.
Padişah, damadının bir kahraman oluşuna sevinmiş. Yeniden
kırk gün kırk gece düğün yaptırmış. Onlar ermiş muratlarına, biz de erelim
muradımıza.
Sevgili çocuklar, her insan Tembel Ali kadar şanslı
olmayabilir. Ama hiç kuşkusuz, kendi işimizi kendimiz yaparsak, hayatta daha
çok başarılı oluruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder