18 Ocak 2017 Çarşamba

Tembel Ali



         Bir varmış, bir yokmuş. Doğrusunu isterseniz çocuklar, nelerin yok olduğunu bilemeyiz ama; bir zamanlar, ülkenin birinde Tembel Ali diye birisi varmış.
         Derler ki, Ali öylesine tembel, öylesine tembelmiş ki, susadığı veya acıktığı zaman bile tek gözünü aralar, sadece “Ana su” ya da “Ana ekmek” der, sonra da “of, gene çok yoruldum” diye düşünür, yeniden gözünü kapatıp dinlenmeye başlarmış. İşte bu yüzden yöresindekiler ona hep (Tembel Ali) derlermiş.
         Eh, bu denli tembel olur da Ali’nin tembelliği dilden dile dolaşmaz mı? Dilin kemiği yok derler ya... derken günün birinde Ali’nin tembelliği padişahın kulağına kadar gitmiş.
         Padişah Ali’nin anasına çok acımış. “Vah zavallı kadın. O tembel çocuğun kahrını nasıl çekiyor?” demiş. Padişahın güzeller güzeli bir de kızı varmış. O sırada o da orada imiş. Padişah böyle söyleyince kızı da:
         -“Ama babacığım, bence asıl kabahat Ali’nin anasında. O Ali’nin her dediğini yapmasa Ali de bu denli tembel olmazdı.” demiş. Padişahın kızı böyle söylemiş söylemesine ama, dediğine diyeceğine de bin pişman olmuş. Çünkü birden gazaba gelen padişah, kızına:
         -“Madem böyle düşünüyorsun, seni Tembel Ali ile evlendiriyorum. Bakalım onu nasıl yola getireceksin?” demiş.
         Zavallı padişah kızı ne yapmış ne etmişse babasını bir türlü fikrinden caydıramamış. Güzel kız, Tembel Ali’ye gelin olmuş. Tembel Ali’nin ise dünyadan haberi yok. Yattığı yerden şöyle bir doğrulup da ne oluyor, ne bitiyor diye bakmaya bile üşenmiş.

         Padişahın kızı evlenir evlenmez ilk işi bir eşek satın almak olmuş. Tembel Ali uyanıp tek gözünü aralayarak su isteyince, bir kaba su koymuş, bir adım ötede durmuş. “Hadi bakalım, bir adım at da suyu kendin al, iç.” demiş.
         Zavallı Ali önce umursamaz görünmüş, biraz beklemiş. Derken büsbütün susamış. Bir suya bakmış, bir üşenmiş. Daha fazla dayanamamış, bir adım atmış, padişahın kızı bir adım gerilemiş. Derken kapının dışına kadar çıkmışlar. Padişahın kızı hemen Ali’yi aldığı eşeğe bindirip, düşmesin diye iplerle bir güzel bağlamış. Sonra da:
         -“Bu eşekle bol bol gez de senin adın bundan böyle Ali Gezer olsun. Ne zaman eşeğin üzerini altınla, parayla doldurursan, o zaman geri dönersin.” demiş.
         Eşek gitmiş, Ali gitmiş. Eşek gitmiş, Ali’cik gitmiş. “Garip kuşun yuvasını Allah yaparmış” derler. Ali de gide gide arıların terkettiği bal dolu bir kovana rastlamış. Elini üşene üşene uzatıp bir parmak bal almış.Bir parmak, bir parmak daha derken, karnını güzelce doyurmuş, sonra da yoruldum diye tam uyuyacakmış ki, yöresindeki sinekler Ali’nin etrafına üşüşmüş. Kirli ellerine konup onu bir türlü uyutmamışlar. Ali daha fazla dayanamamış. Elini kaldırıp olanca gücü ile bir tokat indirmiş. Bir de ne görsün, sineklerin birçoğu ölmüş, bir çoğu da yaralı değil mi? Bu işe kendisi de pek çok şaşırmış.
         Tembel Ali:
         -“Vay be.” demiş. “Meğer ben ne yiğitmişim de haberim yokmuş.”
         Hemen oturup ölen sineklerle yaralıları saymış. Bakmış, tam kırk ölü, kırk tane de yaralı. Bir canlılık gelmiş Tembel Ali’ye. Eşeğin üzerinde şöyle bir doğrulup:
         -“Hey...” diye bağırmış. “Duyan duymayana haber versin. Benim adım Ali Gezer. Bir vuruşta kırkını ezer, kırkı da yaralı gezer.” Böyle bağırarak dolaşmaya başlamış.
         Meğer padişah o sıralar bir harbe girmiş, nerede ise yenilgiye uğrayacak. Öye bir kahraman arıyorlarmış ki; askerlere güç versin de savaşı kazanabilsinler. Tembel Ali’yi görenler, padişahın huzuruna varıp:
         -“Aman padişahım, ülkemize öyle bir kahraman gelmiş ki; bir vuruşta kırkını eziyor, kırkı da yaralı geziyormuş. Olsa olsa bu savaşta, o güç verebilir.” demişler. Padişah:
         -“Hemen o kahramanı bulun. Ordunun başına geçirin.” diye emir vermiş. 
         Gidip Ali’yi bulup askerlerin bulunduğu yere getirmişler. Fakat Tembel Ali’nin eşeği bir sürü askeri karşısında görünce korkup ürkmüş. Gerisin geri dönüp düşmanın bulunduğu yöne dört nala koşmaya başlamış. Bir yandan eşek koşar, diğer taraftan Ali “Benim adım Ali Gezer. Bir vuruşta kırkını ezer, kırkı da yaralı gezer.” diye bağırırmış.
         Bütün bunları gören askerlere bir cesaret gelmiş.
         -“Ne kahraman adammış bu Ali Gezer. Böyle bir kahramanın arkasından kim gitmez?” deyip Tembel Ali’nin arkasına takılmışlar.
         Düşman, karşıdan tozu dumana katmış, yıldırım gibi bir ordunun geldiğini görünce korkup kaçmış. Böylece savaş kazanılmış ve Tembel Ali de Kahraman Ali olup çıkmış.
         Padişah, derhal adamlarını gönderip kahraman Ali’yi yanına çağırtmış. Bir de bakmış ki; Ali’nin hiçbir yerinde yara izi dahi yok. Yalnız küçük parmağı hafif çizilmiş. Onu da bir ağaca sürttüğü için berelenmiş. Padişah önce Ali’yi kahramanlığından ötürü kutlamış, sonra mendili ile parmağını bağlayıp bir heybe altın ve bir heybe de para verip yolcu etmiş.
         Artık kendine güveni büsbütün artan Ali Gezer gururla evin yolunu tutmuş.
         Padişah kızı, Ali’yi böyle altınlar, paralar içinde görünce gözlerine inanamamış ama Ali, serüvenini anlatıp, babasının mendilini de gösterince hepsine inanmış. Hemen mendili yıkayıp  saraya götürmüş. Padişaha:
         -“Babacığım, dün bu mendili siz Ali’nin parmağına bağlamışsınız. Yıkadım, getirdim.” demiş.
         Padişah, damadının bir kahraman oluşuna sevinmiş. Yeniden kırk gün kırk gece düğün yaptırmış. Onlar ermiş muratlarına, biz de erelim muradımıza.
         Sevgili çocuklar, her insan Tembel Ali kadar şanslı olmayabilir. Ama hiç kuşkusuz, kendi işimizi kendimiz yaparsak, hayatta daha çok başarılı oluruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder