18 Ocak 2017 Çarşamba

Yılmaz'ın Gözlükleri



Küçük Yılmaz sınıfta tahtaya yazılı yazıların pek çoğunu iyi göremediği için; ya sıra arkadaşı Nazlı’nın defterine bakarak okur, ya da Nazlı biraz sesli okuyarak Yılmaz’ın anlamasına yardımcı olurmuş. Yılmaz ile Nazlı çok iyi arkadaşlarmış. Bu yüzden Nazlı, Yılmaza elinden geldiğince yardımcı olmaya çalışırmış.
         Bir gün Nazlı okula gelmemiş. O gün öğretmen son derste tahtaya birşeyler yazmış ve:
         “Çocuklar bunları ev ödevi olarak veriyorum. Yarın göreceğim.” demiş. Yılmaz yanında Nazlı olmadığı için ne yapacağını bilememiş. Tahtaya bütün dikkatiyle bakmış, bakmış ama yazılanların çoğunu okuyamamış. Gözlerini iyice büzüştürüp bakmış, gene olmamış. Tek cümleyi bile anlayamamış. Sonunda, zil çalınca sınıfta biraz kalıp tahtanın yanına giderek oradan bakıp yazmayı düşünmüş. Ama daha zil çalmadan öğretmen :
         “Çocuklar tahtada yazılanları defterinize geçirdiniz mi?” diye sormuş. Çocuklar hep bir ağızdan:
         “Evet öğretmenim hepsini yazdık.” diye bağırmışlar. Yılmaz ise hiç birşey söyleyememiş.
         Öğretmen:
“Öyle ise Alp, sen kalk tahtayi sil.” demiş. Alp de kalkıp tahtayı bir güzel silmiş.
         İşte Yılmaz o gün bu yüzden dersini yapamamış. Oysa çocuklar, Yılmaz çok çalışkan bir öğrenci imiş.
         Ertesi gün öğretmen çocukların  ödevlerine bakarken sıra Yılmaz’a gelince; Yılmaz utana sıkıla yerinden doğrulmuş:
         “Öğretmenim ben bu gün ödevimi yapamadım.” demiş.
         Öğretmen kaşlarını birazcık çatmış, ellerini önnde kavuşturmuş ve düşünceli düşünceli, aynen şunları söylemiş:
         “Allah Allah, sen hiç böyle yapmazdın Yılmaz’cığım. Ne oldu da ödevini yapmadın?”
         Yılmaz hiç sesini çıkarmadan utanarak başını önüne eğmiş.
         O gün dersten sonra çocuklar evlerine dönerlerken öğretmen Yılmaz’a biraz beklemesini söylemiş. Çocukların hepsi gittikten sonra Yılmaz’ı yanına çağırıp: “Söyle bakalım Yılmaz’cığım, canını sıkan birşey mi oldu? Bugün hem çok üzgünsün, hem de dersini yapmamışsın. Üzüldüğün şeyi bana söylersen belki yardımcı olabilirim.” demiş.
         Yılmaz, bütün çocuklar gibi öğretmenini çok sevdiğinden, ona herşeyi anlatmaya karar vermiş.
         “Öğretmenim.” demiş. “Ben tahtadaki yazıları iyi göremiyorum. Hep Nazlı’nın defterine bakarak yazıyorum. Dün Nazlı gelmemişti, ben de tahtadaki yazıları okuyamadım, bu yüzden ödevimi yapamadım.” 
         Öğretmen:
         “İyi göremediğini neden annene babana söylemiyorsun? Bugün eve gittiğinde söylemeyi sakın unutma, olmaz mı?” demiş.
         Yılmaz da :
         “Olur söylerim.” diye öğretmenine söz vermiş.
Eve gider gitmez annesine olanları bir bir anlatmış.
         Annesi:
         “İyi göremediğini bize daha önce söyleseydin, sana gözlük alırdık.” demiş ve hemen gözlük almak için onu doktora götürmek istemiş. Ama Yılmaz:
         “Olmaz, ben gözlük takmak istemiyorum. Sonra arkadaşlar dört göz, dört göz diye benimle alay ederler.” diye diretmiş. Annesi:
         “Gözlerinin iyi görmemesi senin suçun değil ki yavrucuğum. Ama başkalarının kusuru ile alay etmek gerçekten çok büyük bir ayıptır. Asıl böyle davrananlar davranışlarından ötürü utanmalıdırlar. Hem ben senin sınıfında böyle kötü kalpli çocukların olacağını hiç  sanmıyorum. Eğer varsa bile, böyle bir çocuk için, daha iyi görebilmekten yoksun olman ve derslerinden geri kalman pek akıllıca bir davranış olmaz sanırım.” demiş.
         Yılmaz sonunda annesini halkı bulmuş. Beraberce doktora gitmişler. Doktor, Yılmaz’ın miyop olduğunu söylemiş ve reçete yazmış. Annesi ile Yılmaz gözlükçüye gidip gözlük almışlar. Yılmaz gözlükleri takınca her yeri pırıl pırıl görmüş. En uzaktaki yazıları bile rahatça görebiliyormuş artık. Üstelik gözlükler de Yılmaz’a çok yakışmış. Yılmaz gözlüklerini çok sevmiş. Ama ertesi gün okula giderken, gene de arkadaşlarının kendisi ile alay edeceklerini düşünüp kuşku duymaktan kendini alamamış. Bu yüzden evden biraz geç çıkmış, yolda yavaş yavaş yürümüş. Okula geldiğinde henüz zil çalmamışmış. Çocukların hepsi bahçedeymişler. Yılmaz’ı görünce hayretle bakmışlar, sonra etrafına toplanmışlar. Nazlı, Alp, Didem, Arzu, Erdem, Burcu..  Arkadaşlarının hepsi, hepsi...
         “Aa Yılmaz’cığım gözlüklerin ne kadar yakışmış, hayırlı olsun. Güle güle kullan.” demişler.
         Meğer sınıftaki birkaç çocuk daha tahtadaki yazıları iyi göremiyormuş. Onlar da annelerine babalarına söyleyip gözlük almaya karar vermişler.
         Yılmaz o gün hem arkadaşlarını hem de gözlüklerini daha çok sevmiş. O günden sonra da tahtadaki yazıları rahat rahat okumuş ve derslerinde daha başarılı olmuş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder